Kasır Köybaşı caddesinde, Tarabya ile Kireçburnu arasında, Kalender mevkiinde yer almaktadır. Eski İstanbul’un ünlü mesirelerinden olan bu mevkide ilk olarak, I. Ahmed döneminde (1603-1617), Sultan Ahmed Camii’nin bina eminlerinden Kalender Çavuşun bir sahilsaray inşa ettirdiği tespit edilmektedir. Ahşap olduğu anlaşılan bu yapı kısa bir süre sonra harap düşerek ortadan kalkmış, sahilsaraydan geriye kalan bahçe, uzun yıllar, Boğaziçi’nin asayişinden sorumlu bostancılar tarafından karakol olarak kullanılmıştır. Boğaziçi kıyılarının revaç bulduğu ve birçok sahilsaray ve yalı ile bezendiği III. Ahmed döneminde (1703-1730) burada bir biniş kasrı yaptırılmış, çevresindeki bahçe de mesire olarak düzenlenmiştir.

Patrona Halil İsyanından sonra ihmale uğrayan Kalender Kasrı ve Bahçesi 18. yy’ın ikinci yarısında yeniden imar edilmiş, Sadrazam Koca Ragıb Paşa, İstanbul’daki mesire geleneğine uygun olarak, burada bir namazgah ve çeşme inşa ettirmiş, III. Selim, Kalender Kasrı’nı yenileyerek yaz aylarında burada musiki toplantıları düzenlemeyi âdet edinmiştir.

II. Mahmud döneminde de hanedanın ve devlet ricalinin bu mevkie ilgi göstermeyi sürdürdüğü, ileri gelen vezirlerden Ağa Hüseyin Paşa’nın buraya bol miktarda su getirttiği, II. Mahmud’un Boğaziçi’nde düzenlediği gezintilerde Kalender Kasrı’na sık sık uğradığı bilinmektedir. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, II. Mahmud karargâhını Rami Çiftliğinden Tarabya’ya naklederken sancak-ı şerif de Kalender Kasrı’na getirilerek yapının salonlarından birinde muhafaza edilmiş, bu olaydan sonra hükümdarların ve hanedan mensuplarının, Kalender Kasrı’nın önünden geçerken, sancak-ı şerifin hatırasına hürmeten ayağa kalkarak yüzlerini kasra dönmeleri bir gelenek haline gelmiştir.

Bugünkü Kalender Kasrı Sultan Abdülaziz tarafından, saltanatının ilk yıllarında inşa ettirilmiştir. İki katlı ve kagir olan yeni kasrın tasarımı dönemin baş mimarı Sarkis Balyan’a aittir. Abdülaziz, 17 Eylül 1864’te Fransa imparatoru II. Napolyon’un yakınlarından Prens Murat’ı Kalender Kasrı’nda kabul etmiş, bu yapı Cumhuriyet dönemine kadar hanedan mensuplarının ve saraylıların günübirlik gezintilerinde uğradıkları bir yer olarak kullanılmıştır.

Cumhuriyet döneminde, mülkiyeti Milli Emlak Bankası’na intikal eden kasır 1933’te Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilerek ortaokul haline getirilmiş, bir müddet sonra terk edilerek berduşların barınağı haline gelmiş ve bir yangın sonucunda önemli ölçüde tahribe uğramış, Kasrın barındırdığı mekânların özgün bezemesi yangın sonucunda tamamen ortadan kalkmıştır. 1950’lerin sonlarında kasrın kalıntılarının ortadan kaldırılması düşünülmüş, bu sırada I. Ordu Komutanı Cemal Tural’ın girişimiyle, ordu mensuplarının dinlenme tesisi olarak onarılmıştır. Günümüzde de bu kullanımını sürdürmektedir.

Bir bodrum ile iki kattan oluşan kasrın cephe düzenlemesinde ve mimari ayrıntılarında Abdülaziz döneminin eklektik zevkine uyulmuş, buna karşılık iç tasarımında geleneksel orta sofalı (karnıyarık) plan tipi kullanılmıştır. Kasrın arka (batı) cephesinin ortasındaki çıkıntının eksenine giriş yerleştirilmiş, mermer sövelerin kuşattığı, basık kemerli girişin önüne, çift merdivenli bir sahanlık konmuştur. Boğaz’a bakan doğu cephesinin orta kesimi geriye çekilerek burada, mermer sütunların taşıdığı, üst kat sofasına açılan bir balkon tasarlanmış, zemin katta balkonun altı, bu katın sofası ile bağlantılı bir eyvan şeklinde değerlendirilmiştir.1

Yapı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu tarafından 1971 yılında 90 koruma no ile tescil edilmiştir.

1 Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.4, sh.395.

✶ Medya