Cumhuriyet öncesi halk arasında ‘Tuz Nazırlığı’ da denilen Duyun-u Umumiye binasının güney köşesinde bir çeşme bulunduğu binanın eski fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Bu bina Cumhuriyet sonrası bir dönem Hariciye Vekaleti (Dışişleri Bakanlığı) olarak kullanılmıştır. 1924 Ankara Haritası’nda adı belirtilmemiş olan çeşme hakkında bilgi bulunmamaktadır. Hariciye Vekaleti binasının bulunduğu alana 1931-1933 yılları arasında Merkez Bankası binası yapılmıştır. Çeşmenin bu dönemde taşındığı anlaşılmaktadır. Çeşmenin eski yeri günümüzde, Atatürk Bulvarı üzerinde Ulus Merkez Bankası binasının bulunduğu yere denk gelmektedir. Çeşmenin bulunduğu alanın hemen bitişiğinde eskiden Selçuklu Dönemi eseri olan Kızılbey Camisi ve türbesinin bulunması, çeşmenin bu yapılarla bağlantılı olabileceğini akla getirmekle birlikte, çeşmeye ait fotoğraflar incelendiğinde çeşmenin 19. yüzyıl yapısı olduğu anlaşılmaktadır. Varlığını kaynaklardan öğrendiğimiz Selçuklu döneminde yapılmış olan Kızılbey Çeşmesi, daha eski dönemlerde ortadan kalkmış olmalıdır. Burada bulunan çeşme, mahalle çeşmesinden çok, zengin ailelerin bağ evlerinde kullandıkları çeşmeler tipindedir. Emval-i metruke kapsamında yer alan bağ evlerinin birinden buraya taşınmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Çeşmenin Hariciye Vekaleti önündeki yerinden 1933 yılı sonrasında Hacettepe Mahallesi Zülüflü Sokak’a taşındığı eski fotoğraflardan anlaşılmıştır (Çeşmelerin fotoğrafları karşılaştırıldığında bire bir benzedikleri görülecektir.). Zülüflü Sokak’ta ‘Hanifi Rum Çeşmesi’ adıyla bilinen çeşme, 2013 yılından sonra Zülüflü Sokak’tan kaldırılmıştır. Nereye götürüldüğü belli olmayan çeşme, Gölbaşı’nda bir depoda tesadüfen bulunmuş ve kent müzesi oluşturma çabaları kapsamında buradan alınarak restore ettirilmiştir. Çeşme, günümüzde Ulucanlar Cezaevi Müzesi bahçesinde koruma altına alınmış durumdadır. Kitabesinden çeşmenin Hicri 1219 (Miladi, 1804) yılında yapıldığı belirlenmiştir. İki tarafında da kurnası olan ve çift taraflı kullanılan bağ evi çeşmeleri için iyi bir örnek olduğu söylenebilir. Çeşmenin adının Ankara’nın tanınmış ailelerinden Hanifizadelerden geldiği tahmin edilmektedir. Aileden, Ahmet Hanifizade ve Mehmet Hanifizade’nin, Mustafa Kemal Ankara’ya geldiğinde onu ilk karşılayanlar arasında olduğu ve sonradan İş Bankası’nın kurucuları arasında yer aldıkları bilinmektedir (Şenyapılı, s.159). Çeşmenin “Hanifi Rum” şeklinde adlandırılmış olması, eski bir Rum konağından kalma olabileceğini düşündürmektedir. Çeşmenin sokak çeşmesi formunda olmayıp, kurnalı tip bağ evi çeşmesi modeline uygun olması bu yaklaşımı güçlendirmektedir.

Düzgün yüzeyli kesme Ankara taşından yapıldığı anlaşılan çeşmenin yekpare olan yalak taşı, hamam kurnası tipindedir. Bu tür kurnalı çeşmeler daha çok zengin ailelere ait bağ evlerinde görülmektedir. Barok ve empire karışımı bir tarza sahip olduğu görülen çeşme, kabaca 3 bölüm halinde tasarlanmıştır. En altta yanlarda iki silme arasına yerleştirilmiş ayna taşı ve üzerinde lüle bölümü yer almaktadır. Silmeler üzerinde yuvarlak biçimli rozetler, ayna taşının üzerinde ise kabartma motifler süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Ortada yer alan bölümün iki yanındaki silmelere sütun görünümü kazandırılmıştır. Sütunlar üzerinde ve gövde bölümünde kabartma süslemeler bulunmaktadır. En üst bölüm ise basık kemerli bir alınlık halindedir. Alınlık silmesinin ortasına dışa doğru taşırılmış bir kilit taşı yerleştirilmiştir. Alınlığın ortasında yuvarlak biçimli büyükçe bir rozet bulunmaktadır. Rozetin kenarları çelenk şeklinde çerçeve içine alınmıştır. Bu tür rozetlerin içinde genellikle padişah tuğrası ya da tarih ve maşallah gibi yazıların yer aldığı bilinmektedir.

Kaynak: Osmanlı Döneminde Ankara’nın Mahalle Çeşmeleri – İbrahim Yavuz İşçen

✶ Medya