Padişah II. Mahmud’a izafeten Mahmudiye Camii olarak da bilinen Yafa Ulu Camii, eski Yafa’nın kuzeydoğu bölümünde yer almaktadır. Yafa’nın en büyük ve en önemli camisi olan yapı, ikisi büyük, birisi küçük üç avlu etrafında düzenlenmiş bir yapı kompleksi halindedir. Binalar, kapılar ve avlular farklı tarihlerdendir. Burada bir rivayete göre Bibi Ailesine ait küçük bir camin, başka bir rivayete göreyse Şeyh Muhammed el-Halili tarafından 1730’da inşa edilen bir cami bulunmaktaydı. Aynı yerde bugünkü yapı 1812 yılında, Sultan II. Mahmud’un
saltanatı zamanında, Akka Valisi Süleyman Paşa ‘nın emri ile Cezzar Ahmed Paşa’nın memluklarından Gazze ve Yafa Valisi Emir Muhammed Ebu Nabbut tarafından yaptırılmıştır. Bununla ilgili kitabe güney kapı üzerinde yer almaktadır.

Ana avlu caminin batı tarafında bulunmaktadır. Bu avlunun güneyine enlemesine yerleştirilmiş olan cami, yuvarlak kemerli ve çapraz tonozlarla örtülü altı gözlü son cemaat yeri, iki büyük basık kubbeyle örtülü yatay dikdörtgen şekilli harimi ve sekizgen gövdeli ve iki şerefeli minaresiyle dikkat çekmektedir. Güney duvarın doğu ucunda da Süleyman Paşa’nın yaptırdığı sebil yer almaktadır.

Bitkisel süslemelerle bezenmiş kanatlara sahip Güney Kapı, bu yöndeki caddeye bakmaktadır. Batı Kapı ise Eski Saray (Hükümet Sarayı)’ın tam karşısında olup, büyük ahşap kapı kanatları bitkisel süslemeler ve Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle tezyin edilmiştir. XIX. yüzyılın sonlannda eski surların dışında, doğu tarafta yeni bir Hükümet Binası yapılınca, XX. yüzyılın başlannda bu yöne de bir kapı yerleştirilmiştir. Ona da ‘Yalı Kapısı’ denmiştir. Bu kapıdan ulaşılan avlu, ana avlunun doğusunda yer almakta olup, iki avlu birbirine iki kemerI e bağlanmıştır. Üçüncü ve küçük olanı da ana avlunun kuzeyinde tuvaletlerle abdest alma yerlerini ihtiva etmektedir.

Bugün caminin dış duvarları büyük oranda dükkanlarla kuşatılmış vaziyettedir. Fakat yine de çevreden bakıldığında harimin üzerini örten ikiz kubbeleriyle yüksek minarcsı Yafa’nın siluetini oluşturan en önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Güney cephesi cadde boyunca uzandığından açıktır.

Burada batı uçta çubuklu sivri kcmeriyle güncy kapı yer almaktadır. Kapının üzerınde aynı zamanda mİnare girişine yol veren ve güneye bakan küçük bir penceresi ile de girişi kontrol mekanı olabilecek bır oda ycr almaktadır. Kapının doğusunda kısa bir kare kaide üzerinde yükselen mİnare mevcuttur. Pahlı köşelere sahip pabuçtan sonraki gövde, sekizgen yapıda olup, silmelerle yatay olarak bölümlendirilmiştir. Kalın taş bileziklere oturtulmuş ahşap korkuluklu ve sundurmalı iki şerefeden sonra minarenin küçük alemli bir kubbe ile kapatılmış silindirik petekle sonlandığı görülmektedir. Caminin güney duvarında kubbelerin bulunduğu noktalarda, üstte ikişer dikdörtgen pencereye yer verilmiştir. Bunun
dışında sade bir taş işçiliği hakimdir.

Harim ortadaki kalın bir destek kemeriyle kubbeli iki eşit hacme ayrılmıştır. Dört taraftan birer sivri kemere oturan kubbelcre hayli aşağıya sarkıtılmış pandantiflerle geçilmektedir. Sekizgen şekilli kasnaklardaki yuvarlak kemerli pencereler, kuzey duvardaki iki büyük, doğu duvarda bir büyük, batı duvarda iki küçük ve güney duvardaki dört küçük dikdörtgen şekilli pencerelerle birlikte içeriye ışık temin etmektedir. Caminin içinde kuzey, doğu ve batı kenarlarda olmak üzere üç yönlü yerleştirilmiş, sütunlar üzerinde ahşap korkuluklu ve genişliği fazla
olmayan bir mahfi! uzanmaktadır. Mihrap sivri kemerli bir nişten ibaret olup, iç kısmının orijinal dokusu değiştirilmiş durumdadır. Minber ise ahşaptan yapılmıştır. Dalgalı korkulukları ile kapı tacı ile köşk kısmındaki kabarık bitkisel süslemeleri ile Barok etki uyandırmaktadır.

İSRAİL/YAFA’DAKİ OSMANLI MİMARİ ESERLERİ ÜZERİNE GÖZLEMLER, Ahmet Ali Bayhan

✶ Medya