Karaköy Meydanı ve Çarşılı Altgeçit İnşaatı

Karaköy meydanı ve çarşılı yaya altgeçit inşaatına ait çıkışların inşaı… 1964’ün ilkbaharında başlatılan çalışmalar, kentin kalbi sayılan kıymetli ve bir o kadar da yoğun olan bu kavşakta yeraldığı için oldukça hızlı bir tempoyla ilerliyor ve nihayet 5 Temmuz 1965’de törenle hizmete giriyor. Şehirde o yıllarda vücut bulan birkaç yaya altgeçidinden “ilk”i. Diğerleri de Çarşıkapı, Şehremini ve Zeyrek’te. Sonraki senelerde de ilâveten Aksaray çarşısı…

Dört giriş-çıkışı bulunan ve içinde 23 dükkân sıralanan Karaköy altgeçidini yayaların sektirmeden kullanması mecburiyeti getiriliyor ve meydanın üzerinde hergün iki trafik polisi nöbete başlıyor. Bu kontrollerde altgeçidi kullanmayanlara ve ısrarla üstten geçmeye çalışanlara para cezası kesiliyor.

Öğleden sonra üç civarları ve bahar aylarından bir gün. Necatibey Caddesi’nin girişinde yeralan ama, inşaattan ötürü geride, gözden ırak bir noktada kalan, üzeri Puro reklâmlı silindirik varil şeklindeki “zıvana”dan dışarı çıkan trafik polisi, kavşakta taşıtlara varlığını belli etmeye çabalıyor.

Karaköy Meydanı ve Çarşılı Altgeçit İnşaatı

Altgeçide iniş binalarının üstleri örtülerek kısmen betonlanmış. Ama Halilpaşa tarafındakinin dökülen betonu henüz daha taze olmalı ki, üzerine güneşin vurmasıyla birlikte parlıyor henüz. Kaba inşaatlar tamamlanmak üzere, kısa süre sonra dış kaplamaları tamamlanarak, üç yanına çepeçevre büyük satıhlı camlar oturtulacak. Artık açılışa pek öyle fazla vakit kalmadı, hızlı olmak lâzım…

Meydanı geceleri aydınlatan üç kollu ve üç lâmbalı elektrik direkleri rahmetli Menderes döneminden kalma. Ellilerin sonunda İzmir’de beton fabrikasında imal edilerek İstanbul’a getirilen direkler, şehrin merkezi caddeleri ve önemli meydanlarına dikiliyor.

Fotoğraf Nordstern’in çatısından veya yüksek katlarından birinden, ya da hemen yanındaki komşu binadan çekilmiş. Binanın kendisi kadraja girememiş ama, çatısındaki iri metalik puntolu Nordstern yazısının gölgesini, Tersane Caddesi’nin meydana kavuştuğu zemine raptetmiş.

Rıhtım tarafındaki geçit girişini daha çok otobüs duraklarından veya Tünel’den gelenler kullanırdı. Bu çıkıştan sonra geri plandaki daracık arasokaklardan Haydarpaşa-Kadıköy vapur iskelesine hızlı adımlarla varmak pek kolaydı. Ziraat Bankası’nın önünden dolanmaksa yolu uzatırdı.

Dört girişin üçü fotoğrafın içinde. Dördüncüyse, en soldaki kavisli yolun yanıbaşında. Diğerlerinin aksine bu geçidin formu dikdörtgen değil, çeyrek daire şeklindeydi. Hem Selânik Pasajı tarafından, hem de Tünel tarafından iki ayrı girişi vardı ve geniş enli merdivenlerinden aşağıya inene kadar birbirlerini görmezdi. Üzerinde de bir bankanın Galata şubesi yeralırdı. Onun üzerine ise birkaç yıl sonra ek bir kat çıkıldı ve burada meşhur Geçit Kafeterya hizmete alındı. Meydana bütünüyle hâkim, ama günboyu güneşe ışınlarına mâruz kafeterya, birçok İstanbullunun buluşma noktalarından biriydi.

Tam karşımızda, eski Havyar hanının bulunduğu alanda Aksu Han henüz daha yeni inşa edilmiş. Bitmiş gibi, ama tam da bitmemiş. Altında yakın zamana kadar Coşkun sucukları vardı. O zamanlarsa “Tatlıcılar yakında burada” tabelâsı asılı olduğuna göre, han tam faaliyete geçmiş değil şimdilik…

Tam karşımızdaki yol Necatibey Caddesi… Eskiden Tophane-Salıpazarı-Kabataş ve daha ilerilere giden sahilyolu istikametli elektrikli tramvaylarının mecburî yolu olan cadde, fotoğrafın alındığı senelerde Ayaspaşa-Taksim-Pangaltı-Şişli çıkışlı otobüs ve troleybüslerin güzergâhı.

Karaköy Meydanı ve Çarşılı Altgeçit İnşaatı

En geride görünen kuleyse, 1940’larda sahile inşa edilen Yolcu Salonu binasının kulesi. Meydana döşenen baklava dilimine benzer sağa doğru hafifçe bel vermiş dikdörtgen formunda, üzeri pütürlü iri kaplama taşları, seksenlerin ortalarına kadar kendini koruyacak. Bu tarz döşeme o yıllarda pek moda olup Eminönü, Bayazıd, Saraçhane ve Beşiktaş ile Kadıköy’de de mevcuttu.

Karaköy’den Dolmabahçe taraflarına tek yönlü olarak hem Rıhtım, hem de Necatibey’den gidebilmek mümkünken; dönüşler sadece Kemeraltı Caddesi’ndendi. Hatta bir aralar iyice abartarak Necatibey yolunun en sağdaki şeridini bile gidişe ayırdılardı da, dönüş trafiği içinden çıkılmaz bir hale geldiydi.

Çatılarda yeralan türlü çeşit levha ise, gündüzleri değil ama, havanın kararmaya başlamasıyla birlikte tüm akşam ve geceboyu etrafına görsel bir şölen yaşatırdı. Simsiyah bir fonun içinde yürüyen, kayan, düşer gibi yapan, yanıp sönen, aynı anda beliren sonra teker teker kararan rengârenk floresanlı ve ampullü ışık oyunları eşliğinde, her türden firmanın reklâmı, gelgeç kalabalığın hafızasına kazınırdı, izleyen gözlere hiç farkettirmeden…

Haydarpaşa tarafından gelen vapur yolcularının nazarları, henüz daha gemi Sarayburnu’nu döner dönmez, Karaköy’ün yüksek binalarının tamamına yakınının çatısına oturtulmuş bu dev ışıklı yazılara ilişirdi: Oerlikon, Güneş Sigorta, Nivea, Vatan Konserve, Akbank, Emlâk-Kredi, İş Bankası, Omo, Mintax, Perma-Sharp, Şekerbank, Komili, Zetina, Osmanlı Bankası, Ticaret Bankası, Newtron, Ülker çikolataları, Pertrix pilleri, EAS aküleri, DYO, ÇBS, Besler ve Arı bisküvileri, Hayat mecmuası, Milliyet, Hürriyet, SMA bebe mamaları, Akfil kumaşları, Güney Sanayi, Halıflex, Vinylex, Kaleflex, Böhler kaynak elektrodları, Fruko, Elvan, Ankara gazozları, İshakol boyaları, Cin-za-no, Çapamarka, İGS, Pirelli, Good-year ve Fisk lastikleri, Siera, Nordmende ve Philips radyoları-televizyonları, Scrikss dolmakalemleri, Bozkurt Terylene, Anapa Bonmarşesi… akla gelen gelmeyen her türden firmanın reklâmından gözünüzü alamazdınız.

Bunları sektirmeden teker teker ve sabırla okurken bir bakardınız ki; Karaköy dubalı iskelesine gelivermişsiniz de, halatlar atılmaya, istimler salınmaya, metalik tıngırtılar eşliğinde iskeleler sürülmeye başlanmış bile… O vakitler cep telefonları olmadığı için İstanbul halkı dışarıda akan hayatla fazlasıyla ilgilenir; gözüne ilişen hemen hiçbir detayı atlamamaya özen gösterirdi. İnsanlar çevresiyle, dış dünyayla pek alâkadar ve ayrıntılara ziyâdesiyle meraklıydı.

Karaköy Meydanı ve Çarşılı Altgeçit İnşaatı

Günümüzdeyse, babaannelerinin reçel kavanozlarını çaktırmadan aşırdıkları için etrafındakilerden utanarak gözgöze gelmemeye gayret eden ürkek yeniyetmeler gibi sokakta, toplutaşıma araçlarında herkesin başı önünde, parmaklar dokunmatik tuşlar arasında otomatiğe bağlanmışçasına mekik dokumakta… Cep telefonu. Sen çok hain bir cihazsın. Görmeyi çaldın bizden, hepimizi tekdüze ve ruhsuzca günboyu önüne bakakalanlar haline getirdin yahu…