Karaköy'de Öğleden Sonra Telaşı

Akşama doğru saat altı civarları… Şapkalı teyzeler de eteklerini toplaya toplaya Haydarpaşa-Kadıköy akşam postasına yetişmeye çabalıyor olmalılar… Dikkat etmeleri gerek yalnız, yerdeki balıksırtı mozaik parkeler oldukça pis kaydırır ve vapuru yakalayayım diye telâşeyle koştururken insanı yerden havalandırıp Suiskelesi’ne kadar uçuruverir…

Bunlar muhtemelen Pera’da pastanelerde ikindi vaktine doğru çay toplantısı yaptıktan ya da o günlerin revaçtaki bir filminin matinesinden çıktıktan sonra vakit kaybetmeden Tünel’le Karaköy’e inmişler, biran evvel Kadıköy tarafına dönmeleri gerekiyor. Mutfak onları bekliyor. Yoksa akşama sıcak yemek yok, beylerinin önüne çıkartacakları… n önde koşan belki duldur, yaşı biraz geçkince. Ama ortadakinin hiç sansı yok. O kesin evlidir ve ceberrut bir kocası vardır. Baksanıza kadıncağızdaki telâşa. Eteklerini aceleyle öyle bir toplamış ki, altından beyaz pazenden paçalı donları uluorta milletin görüş alanına girmiş (Akşam akşam bu lüzumsuz dedikoduyu da neden yaptım, anlamadım şimdi. Boşboğazlık işte. Belki de melek gibi bir beyi vardı hanımefendinin).

Gerilerde, Domuzhane sokağına doğru ilerlemekte olan tramvay, kesin sahilyoluna devam edecek, Bankalar-Voyvoda yoluyla yukarı tırmanmayacak. Çünkü ardında bir vagon bağlı. Römorklu tramvay katarları o bölgede sadece Beşiktaş, Ortaköy ve Bebek hatlarında görülebilir. Okçumusa taraflarına çıkanlara genelde römork verilmez, yoksa bayırı tırmanamazlar, yarıyolda solukları kesilir. Daha henüz Kamondo merdivenlerinin hizasına gelebilmişken, Minerva Han’a doğru geri geri kaymaları riski var; bilhassa yağmurlu, ıslak havalarda…

Bu arada, İstanbul’da ilk dikilen iki trafik lâmbasından birisine evsahipliği yapan meydandır, Karaköy… Diğeri de Galatasaray dörtyol ağzına dikiliyor.

Transit kapalı tramvay durağının ardında yükselen cami; Merzifonlu Karamustafapaşa Camii’dir. 20. yüzyılla birlikte meydanda arz-ı endâm eylemiş, fakat yarım asırdan biraz daha fazla hizmet verdikten sonra 1958’de yerinden sökülerek kaldırılmıştır. Fevkani olarak adlandırılan ilginç camilerdendir. Fevkani, basit bir anlatımla binalarda üstüste yığılmak anlamında kullanılır. Hani “Fevkalâdenin de fevkınde…” diye bilinen o meşhur tamlamadaki Fevk… Üstte/yukarıda anlamında. Giriş-düzayak ve buna ilâveten daha üstündekilerle bir bütün teşkil eden yapı olarak da anlatılabilir. Çünkü caminin asıl ibadethane salonu üst kattadır, sadece girişi cadde hizasındadır. “K” harfi kalın okunur. “Kaf”la yazılır. Fevkâni değil; fevkani… Tersi de Tahtâni’dir. O da düzayak ve daha alttaki katları ifade eder (güncel anlamdaki şekliyle, eksi katlar da diyebiliriz). Tahtani: Taht kelimesinden türer. Altta kalan, alta alınan mânâsında… Taht’a oturmaktan akılda kalsın.

Transit durak, şehirdeki neredeyse tüm tramvay hatlarının tamamına yakınının bir şekilde uğradığı bir istasyon… Köprü’den geçen 14 farklı hat ilk önce bu noktada bir soluklanıyor ve ardından da Pera veya Boğaziçi sahil semtlerine dağılıyor. Kurtuluş, Maçka, Şişli, Harbiye ve Mecidiyeköy servisleri Voyvoda’dan (Bankalar), Beşiktaş, Ortaköy ve Bebek seferleri de Necatibey Caddesine saparak Tophane yönüne doğru ilerliyor. Bu bölge, deyim yerindeyse şişeboynu. Daralma aksı… Kentin her iki bölgesinin hatları Valde (Galata) Köprüsü üstünde birleşiyor, Karaköy’de yelpaze gibi yeniden farklı istikametlere ayrılıyorlar.

Durak hizasından geçen hususi otomobilin arkasındaki lâstik, “kendi işini kendin gör” mantığının o yıllardaki tezâhürü. Şayet yolda, hiç umulmadık bir yerde tekerlek patlarsa, yedeği arabanın hemen arkasında göreve hazır bir şeklide beklemekte… Bijon anahtarını çıkarıp vidaları sökmek ve tekerleği değiştirdikten sonra bunları yeniden sıkmak, hepi-topu bir çeyrek vaktinizi alır, ama böylelikle kimseye de minnet etmemiş olursunuz.

Sağdaki gösterişli bina Wiener Bank, günümüzün Ziraat Bankası. Suiskelesi tarafına bakan cephesinin üst kat balkon süslemelerinde kullanılan masonik simgelerle göze çarpar. İç limana oldukça hâkim bir noktadaki bina, 57-59 istimlâklerinden metre farkıyla kurtulabilen yapılardandır.

1925’deki kılık-kıyafet ve şapka devriminin ve de 1928’deki harf inkılabının üzerinden henüz bir kaç sene geçmiş. Erkeklerde ve hatta kadınların dahi birçoğunda şapka furyası başlamış. Ortanın altındaki gelire mensup halkın bir bölümündeyse kasketler. Ama muhakkak kafalar bir şekilde örtülü. Fotoğrafı bir taradım, ilâç niyetine şapka, kasket veya bone takmayan bir kişiye bile rastlayamadım.

17:25 Kadıköy postası düdük çalıyor olmalı, tam da o anlarda. Bizimkiler de vapuru kaçırmamak için vargüçleriyle Rıhtım Caddesi’ne doğru koşturuyorlar. Hızlarını kesmezlerse ve de yolda kayıp düşmezlerse şayet, iskele kapısına birbuçuk dakika sonra ulaşabilirler, ama vapur da kalkmış olabilir tam o anda. Artık kısmet… İşin yoksa bir sonraki sefer olan 17:50’yi bekle, dur… Dubalı iskelenin çaycısından sıcak çay alsınlar, içsinler. Mecmua satan bir de bayi var, alt katta. Oradan da Hanımlar Âlemi veya Hanımeli adlarındaki, özellikle kadınlara hitabeden dergilerden birini alıp vapuru beklerken, tahta kanepelerden birine oturup hem o koşturmanın verdiği bunaltıcı yorgunluğu gidersinler, hem de mecmua sayfalarını karıştırsınlar. O senelerin revaçtaki dergileri bunlar…