bahcekapi civarinda olagan kosturmalar

Eminönü’ndeki Bahçekapı otobüs ve troleybüs peronları… Buradan Suriçi’ne servisler hareket ediyor. Arpacılar’ın Reşadiye’ye katıldığı nokta. Hünkâr Kasrı hemen sağımızda kalıyor. Rıhtımboyu vapur iskeleleri inşa edilmiş artık. Ama oldukça yeniler. Üzerlerine istikamet levhaları dahi henüz yerleştirilmemiş.

Poyraz, normal sınırlarını zorlamaya başlamış yavaş yavaş. Vapurun bacasından salınan dumanı Küçükpazar taraflarına doğru eğmeye çalışıyor. Geniz tıkatacak kadar etkisi yok, havada dağılıp gider şimdi o is yumağı… Kuvveti üç civarlarında ama, bu gidişle akşama kalmaz, denizin yüzeyinde minik köpüklü dalgalara sebebiyet vermeye başlar. Deniz ulaşımını etkiler mi? Sanmam. Lodos bastırmadıktan sonra, ılık yaz poyrazlarında su üzerinde yolcu nakli İstanbul’da pek sekteye uğramaz.

Yaşı orta ve ortanın üzerindeki amcaların üzerlerine geçirdikleri ince ceketlere aldanmayın. Aslında yazın tam da ortalarındayız. Eski İstanbul ahâlisinin görmüş geçirmişleri, yazın ancak en sıcak dönemlerinde, yani eyyâm-ı bâhur (buharlı/sıcak günler) gelip çattığında sırtlarındaki ceketleri ve montları birkaç günlüğüne çıkarıp atıyorlar. Daha genç olanlarıysa tiril tiril beyaz kısa kollulara çoktan geçiş yapmış bile…

Saat, öğlene doğru onbir… Ama ağaç özürlü Eminönü meydanı ve Yenicami’nin merdivenlerinin başında zemin taşı şimdiden ısınmıştır. Denizden esen ferahlatan kuzeydoğu rüzgârı da olmasa, milleti pişirecek iyice…

O bölgenin demirbaşı güvercinler de karınları tok, güneşin keyfini çıkarıyorlar. Eskiden buralarda kuş yoğunluğundan, adım atmak dahi kabil olmazdı. Kursağa indirilip biriktirilen buğdayları eritme vakti. Şöyle bir Karaköy-Tophane’ye kadar uçup geri gelsek, midemizin şişkinliğini acaba biraz olsun indirebilir miyiz? düşüncesindeler muhtemelen. Ama daha uzun soluklu hareketler; misal; bir şehirhattı vapurunun peşine üşenmeden takılarak Haydarpaşa-Kadıköy’e kadar uçup geri dönme aktivitesi de onların işi değil. Böylesi çılgın (!) bir heves bu tombul ve tembel güvercinleri ziyâdesiyle aşar. Su üzerinde uzun mesafeli seyirler, ancak martılara mahsus.

Bu saatte bile Eminönü-Bahçekapı dolmaya başlamış iyice. Kadınlar ikili-üçlü gruplar halinde “aşağı”ya inmişler, alışveriş için. Eskiler Eminönü taraflarına gitmeye, “Aşağıya inmek” derlerdi. Ben de ağız alışkanlığı bu deyimi, bizimkilerden miras hâlâ kullanıyorum. Artık günboyu Sultanhamam-Aşirefendi-Sirkeci-Yalıköşkü-Mercan-Fuatpaşa-Balıkpazarı-Tahmis-Küçükpazar-Yemiş-Ketenciler-Hasırcılar dolanırlar da dolanırlar bu sıcağın altında, hiç üşenmeden… E, ama mecbur. Çünkü sünnet mevsimi geldi, çattı. Hazır okullar da yaz sömestrinde. Aradan çıkıversin şu iş de, bu sene bari. Skoda’nın arkasındaki şapkalı ve bembeyaz giysili minik sünnet çocuğu grubuna dikkat.

Fruko da uyanık, reklâm panosunu nereye iliştireceğini çok iyi biliyor. En de göründük yerde, o nemli, yapış yapış sıcak saatlerde milletin durduk yerde iştahını kabartıyor, cidârı buz kristalleriyle örülü kocaman sarı cam şişe. Hidayet Camii’nin oralara doğru arasokaklara girince, salaş büfelerden birinden buzzz gibi bir portakallı Fruko alıp, bir dikişte kana kana içip cana can katmak var şimdi…

Denizcilik Bankası, yakında yeni binasında hizmete gireceğini büyük ilân afişleriyle halka duyurmakta. Eskiden yolun karşı cephesinde, sahile muvâzi bina dizisi üzerindeydi. Haşim İşcan istimlâkinden sonra yolun beri tarafına atladı mecburen, Nimet Abla’ya neredeyse komşu geldi.

Sağdaki mavi renkli otobüs; Emirgân’a kadar gidip gelen hususi otobüslerden biri. O yıllarda halk arabaları şimdiki gibi tek tip ve renkte ve de modelde değil. Mavinin herhangi bir tonunu üzerine çekiveren, koşup otobüs işletiyor, belediyeden izin almak kaydıyla. Bu araba da Ortaköy-Bebek-Âşiyan-Hisar üzerinden Emirgân’da çınaraltındaki cebe kadar gidecek.

Gerçi konforu pek aramayın, ama o saatte sahile paralel ilerleyen Boğaziçi azimet vapur postasını dakika farkıyla Köprüüstü’nden kaçırdıysanız, bu da işi görür. En azından gideceğiniz yere kadar sizi bir şekilde götürür. İndiğinizde, bindiğinize nazaran ter yardımıyla vücut ağırlığınızdan bir-birbuçuk kilo kadar müsbet bir kayıp da, işin bonusu. Ekstra sauna hizmeti işte, ne güzel. Yan camlarının tamamı sürgülü, itilerek açılabiliyor ve dışarıya doğru kolunuzu dayayabiliyorsunuz, ama ne çare. Havalandırmasız hususinin içinde altmış dakikadan fazla gideceksiniz o sıcakta…

Dirseklerine kadar elleri olmayan, boynuna bir çift siyah deri kayışla asılı tahta tezgâhında yolculuk tutmalarına karşı nane şekeri satan bir adamcağız, Hisar-Emirgân hususileri kalkmadan evvel bu otobüslere biner ve satış yapardı. Çoğu insan da bu minik torbalardan birer tane alırdı.

Yolcu bekleyen elliyedi model kırmızı Skodaların hareket ettikten sonraki mecburî istikameti, sağa dönerek Reşadiye üzerinden Sirkeci ve daha ilerileri: Edirnekapı, Topkapı, Paşa, Samatya-Yedikule, Draman, Sağmalcılar, Rami, Taşlıtarla ve benzer komşu banliyöler… Beşiktaş ve Boğaz sahiliyle Beyoğlu-Şişli taraflarına gitmek içinse yolun karşısına geçmek gerekecek. Aman, trafiğe dikkat!… Yayaları üstten aşırıverip rıhtıma aktaran Ticaret Bankası’nın çifte üstgeçitleri henüz daha inşa edilmedi. Sağınıza solunuza mukayyet olup da caddeyi atlayın.