Halilürrahman Camii
Atababalar Mağarası, İbrahim Camii, Makpelah Mağarası, el-Hāram el-Ibrahimi olarak da bilinir.
- Tür: Cami, Sinagog
- Tema: UNESCO Dünya Mirası
- Kültür: Arap, Bizans, Eyyubi, Haçlı, Helenistik Yahudi, Memlük, Osmanlı, Roma
- Yüzyıl: 12. yy, 14. yy, MÖ 1. yy
- Bölge: Filistin
- Durum: Erişilebilir
Halilürrahman Camii, farklı inanç geleneklerinde çeşitli adlarla anılan çok katmanlı bir kutsal yapıdır. Yahudi geleneğinde Atababalar Mağarası (Ma‘arat ha-Makpelah) olarak, Hristiyan geleneğinde ise Makpelah Mağarası adıyla bilinir. İslam dünyasında ise İbrahim Camii veya el-Haram el-İbrahimî olarak anılmıştır. Bu çoklu adlandırma, yapının üç semavî din açısından taşıdığı tarihî ve dinî önemi yansıtır.
Yapının en eski temeli M.Ö. 1. yüzyılda Kral Herod tarafından inşa edilen dikdörtgen taş çevreleme yapısına dayanır. Bu çevreleme, Herod döneminden günümüze neredeyse bütünüyle ayakta kalabilmiş tek anıttır. Yaklaşık 1,8 metre kalınlığında ve yedi metre uzunluğa kadar ulaşan devasa taş bloklarla örülmüş bu duvarlar, yapıya anıtsal bir görünüm kazandırır. Başlangıçta üzeri açık olan bu çevreleme, Bizans döneminde çatılarla örtülmüş, güneydoğu kısmına bir bazilika eklenmiştir. Böylece yapı ilk kez kilise kimliği kazanmıştır.
7. yüzyılda Müslümanların hâkimiyetine geçmesiyle birlikte yapı camiye dönüştürülmüş, mihrap eklenmiş ve mekân bütünüyle örtülmüştür. 12. yüzyılda Haçlıların işgaliyle yeniden kiliseye çevrilen mekân, 1188’de Selahaddin Eyyubî tarafından tekrar cami yapılmış ve köşelerine dört minare eklenmiştir. Bu minarelerden ikisi günümüze kadar ulaşmıştır. Selahaddin ayrıca Askalân’daki Hz. Hüseyin Makamı’ndan getirilen minberi camiye yerleştirmiştir.
14. yüzyılda Memlükler döneminde ibadet alanı genişletilmiş, Amir Cavli’nin emriyle cami içine yeni bölümler eklenmiş, kuzeybatı merdiveni yapılmış ve altı sanduka düzenlenmiştir. Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ile eşleri Sara, Rebeka ve Lea’ya atfedilen bu sandukalar simetrik olarak dağıtılmış, üzerleri kırmızı ve yeşil örtülerle kaplanmıştır. Özellikle İshak ve Rebeka’ya adanan sandukalar mihrap duvarına yakın bir konumda yer alır. Sandukaların taş işçiliğinde kırmızı-beyaz yatay şeritler dikkat çekicidir. Bu dönemde ayrıca Yusuf Peygamber’e adandığı düşünülen sembolik bir sanduka da yapıya eklenmiştir.
Yapı planı kuzeybatı–güneydoğu eksenine oturur ve ortadan bir duvarla ikiye ayrılır. Kuzeybatı kısmı kısmen açık olup burada dört sekizgen mekân içinde Hz. Yakup, Hz. Lea, Hz. İbrahim ve Hz. Sara’ya atfedilen sandukalar bulunur. Güneydoğu kısmı ise tamamen örtülüdür; dört sütunla taşınan bu bölümde Hz. İshak ve Rebeka’nın sandukaları ile mihrap yer alır. Koridorlarla çevrelenen mekâna güneybatıdan ve kuzeydoğudan iki farklı giriş vardır.
Yapının altında yer alan mağaralara inen geçitler tarih boyunca zaman zaman açılmıştır. 12. yüzyılda Haçlı döneminde bir rahip tarafından fark edilen serdab adlı dar dehliz aracılığıyla üç mağaraya inildiği ve altı kabrin bulunduğu aktarılmıştır. Eyyubîler döneminde ise bu geçit yeniden kapatılmıştır. 20. yüzyılda yapılan sınırlı arkeolojik çalışmalarda serdabdan girilen yuvarlak odada Kur’an’dan Ayetü’l-Kürsî’nin yer aldığı kitabe tespit edilmiş, ayrıca M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen seramik parçaları bulunmuştur.
Osmanlı hâkimiyetinde (16.–20. yüzyıllar) yapı titizlikle korunmuş, padişahlar tarafından sandukaların üzerini kaplayan ipek ve altın işlemeli örtüler düzenli olarak yenilenmiştir. 19. yüzyıl seyyahları Hz. İbrahim’in sandukası üzerinde alt alta serili dokuz kat yeşil ipek örtü bulunduğunu aktarmaktadır. Bu dönemde mekâna girişler sıkı şekilde kontrol edilmiş, kutsal alanın dokusu özenle muhafaza edilmiştir.
20. yüzyılda, bölgenin siyasi çalkantıları yapının kullanımını doğrudan etkilemiştir. 1967’den sonra yapı Müslüman ve Yahudi toplulukları arasında cami ve sinagog olarak paylaştırılmış, girişler ve ibadet alanları ayrılmıştır. Ancak bu paylaşım çok sayıda gerginliği de beraberinde getirmiştir. 1968’de Yahudilere yönelik düzenlenen bombalı saldırılarda onlarca kişi yaralanmış, 1976’da kutsal metinlerin tahrip edilmesi üzerine büyük kargaşalar yaşanmış, en kanlı olay ise 1994 yılında Ramazan ayında yaşanan saldırı olmuştur. Bu saldırıda, camide namaz kılan Müslümanların üzerine ateş açılmış, 29 kişi hayatını kaybetmiş, 125’ten fazla kişi yaralanmıştır.