14. asrın ilk yarısında doğan, Amasya toprağının manevi güneşi Seyyid Necmeddin Yahya er-Rufâî Hazretlerinin Mübarek nesli, 19. kuşakta Hz. Hüseyin vasıtasıyla Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimize ulaşmaktadır. Bu kutlu Seyyid’in Şeyhi ve öz babası, Anadolu’ya yerleşen ilk Rufâî şeyhlerinden olan Küçek Seyyid Ahmed-i Kebîr er-Rufâî hazretleridir. Babaları Seyyid Ahmedi Kebîr Hazretlerinin Hakala nahiyesinde (bugünki Suluova, Yolpınar köyünde) ilim irşad faaliyetlerine başlanmasını buyurmalarının ardından babasının dervişlerinden olan İhtiyareddin Boğa Sevinç Bey’in davetiyle Seyyid Necmeddin Yahya Er-Rifai Hazretleri bu beldeye gelmiş ve irşad faaliyetlerine başlamıştır.

1369’da tanzim ettiği vakfiyede “Bu dergâh kıyamete dek ilimle dolsun!” diyerek on dükkân, iki değirmen ve beş yüz dönüm tarlayı vakfedildi. Tam 297 yıl boyunca kesintisiz ilmi faaliyetlerine devam eden bu kapıdan 300‘ü aşkın ulema yetişmiş ve dünyaya İslam nurunu yaymak üzere çeşitli beldelere yayılmışlardır. Özellikle Seyyid Necmeddin Yahya Hazretlerinin torunlarından gelen; Recepzade ve Şabanzade kolları Balkanlarda 30’dan fazla tekke açarak balkanların İslamlaşmasında çok önemli rol oynamıştır. Dedelerinden gelen bereketle bu büyük hizmetlere ve faziletlere muvaffak kılınan bu zatın gerek Amasya Şer‘iyye sicillerinde anılan gerek halktan anlatılagelen bir çok kerameti de bulunur bir kısmını zikretmekte inşaAllahu Teala fayda olacaktır. 

SEYYİD NECMEDDİN YAHYA ER-RİFAİ HZ.KERAMETLERİ

Kuraklıkla müptela olan köylüler Akdağ’dan köye su getirmek durumunda kalmışlardı, kazılar devam ederken su yolu güzergahında karşılarına büyük bir kaya çıkmış günlerce süren uğraşlarına rağmen kayayı kıramamışlardı, durumdan haberdar olan Seyyid Necmeddin Yahya Er-Rifai Hazretleri köylülerle beraber o kayanın yanına gitmiş ve besmele-i şerif okuyup asasını vurarak kayayı kırıp suyun köye ulaşmasını sağlamıştır. Günümüzde halen köylülerin ana su kaynağı olan bu su “Şeyh Yahya Suyu” olarak söylenegelmiştir.  Amasya’yı işgal eden Moğol birliği, köye yaklaştığında atları yere çakılı kalmış ve askerler geçici bir süre gözlerini kaybetmişti. O gece Moğol kumandanı rüyasında bir zatı gördü: “Bu zatın himmetine dokunursan helåk olursun!” İkazını alan kumandan, askerleriyle geri çekildi. O günden beri tepe “Moğol Dönmez Tepesi” diye anılır. 

Kıtlık döneminde zaviyenin ambarında sadece bir avuç buğday kalmıştı. Köylüler açlıktan kıvranırken, Seyyid Yahya Er-Rifai hz. buğdayı kazanın içine koyup dua etti. Kazandan çıkan aş, 700 küsür kişiyi doyurdu. Kazanın dibi ise hâlâ boşalmamıştı. Vefatından sonra türbesine asılan “Bereket Kazanı” yıllarca türbede asılı kaldı. Amasya’da 3 yıl süren kuraklık döneminde, köy meydanında toplu dua etmeleri istendi. Secdeye vardığında, bulutlar toplanıp seller gibi yağmur yağdı. Bir gün zaviyenin avlusuna kanadı kırık bir akbaba düştü. Seyyid Yahya Er-Rifai hz. elini yaralı kuşun üzerine koyup şifa duası okudu. Ertesi sabah, aynı akbaba gagasında bir ceylan yavrusuyla geri geldi. Köylüler, yavruyu şefkatle besleyip tekrar ormana saldılar. Zaviye bahçesindeki dut ağacına konan akbabalar, köylüleri korkutunca Seyyid Yahya Er-Rifai hz. onlara dönüp: “Buradan huzurla gidin, kimseye zarar vermeyin!” dedi. Akbabalar bir daha köye hiç uğramadı. Bu keramet, Amasya  tarih kayıtlarında zikredilir. 1998’de Yolpınar Köyü’nden kaybolan 5 yaşındaki Ahmet, üç gün sonra türbe içinde uyurken bulundu. “Ak sakallı bir dede bana üzüm verdi, sonra burada uyuttu” dediği anlatılır. 1943 yazı, köy bekçisi Hasan Efendinin gece nöbetinde türbe etrafında yeşil ışık hüzmeleri gördüğü. Türbe tarafından “Beni sevenlerin dertlerine derman olurum” sesi duyulduğu da anlatılır.  Köy halkı günümüzde dahi asker uğurlamaları, düğün merasimleri gibi önemli günlerinde bu zatı ziyaret eder türbenin önünde dualar okurlar ve Allahu Tealanın izniyle nice dertlerine derman bulup Resulullah Efendimizin torunlarından olan bu büyük zatın bereketiyle bereketlenirler. Bu zat vesilesiyle hala birinci ağızdan duyulabilecek bir çok bereket ve keramet hasıl olmaktadır bir kaçını  zikretmek gerekirse;  1995 yılında 12 eylülde, Gabarda Yazoymak Taşkonak karakolunda teroristlerle çıkan, 12 şehit ve 19 gazi verdiğimiz çatışmada, Seyyid Necmeddin Yahya Er-Rifai Hazretlerinden destur ve dualarla askerliğe giden köy halkından Cengiz Güneş Beyefendi de teroristlerle çatışmaya girmişti. Tepesinde havan patlayıp mermi altında kalmasına rağmen sağ salim çıkmış sırt çantası ve pet şişesi delik deşik olmasına rağmen vücuduna bir kurşun dahi isabet etmemişti.Köy halkından başka bir zat geceleri uykusundan uyanıp ağlayan ve ev halkına çeşitli sıkıntılar veren çocuğu için nice doktorlar dolaşmış derman bulamamış, çocuğunu türbeye götürmüş. Çocuk Manevi gücün etkisi ile uykuya dalmış tam 2 gün sonra uyanmış, o günden beri bir kere bile o sıkıntılı hal tekrarlanmamış. 

Türbe içindeki ahşap sandukada “Hüvelbaki / Kutbü’l-ârifin es-Seyyid Necmeddin Yahya er-Rufai/ Sene 761”** (H.761/1360 M.) ibaresi okunur. Bu sanduka Amasya müzesinde korunmaktadır. Türbenin güney duvarındaki 14. yüzyıla ait mezar taşında: “Hüve’l-Hayyû’l-Bakī / Burası, Rufâî denizinin incisi Necmeddin Yahya’nın makamıdır.

✶ Medya