Günümüzde Çamlıyayla ilçesine bağlı Namrun, Lambron, Lampron, Embruns adlarıyla kaydedilen kale, Torosların (Bolkar Dağı) eteklerinde, Tarsus’tan Heraklia’ya (Ereğli) ulaşan tarihi yol üzerinde stratejik bir konumda inşa edilmiştir. Günümüzde Namrun’dan güneye giden iki güzergâhtan biri, batıya doğru kıvrılarak Çandır (Paperon) Kalesi’ne ulaş maktadır. Diğeri ise Tarsus’tan Pozantı’ya ve Kapadokya’ya giden ana güzergâha bağlanmaktadır. Lampron Kalesi, Çandır Kalesi ile birlikte Kilikya Kapıları’nın (Cilicia Pylai) güvenliğinin sağlanmasında önem taşımaktaydı (Kerem, 2009: 96; Hild ve Hellenkemper, 1990: 328). Yapı, 1072 yılında Hetum hanedanından Oşin tarafından işgal edilmiş, ailenin ikametgâhı haline gelmiş ve Kilikya Kapıları’na ulaşan yol üzerindeki alanda egemenlik kurulmuştur. Mleh tarafından 1171-1172’de ve 1182’de III. Rupen tarafından kuşatılmış ancak fethedilememiştir. II. Leon döneminde 1186’da başpiskoposluğun bulunduğu bir merkez konumuna gelmiştir. Gülek Boğazı’nın batısında kalan dağlara ve Lampron Kalesi’ne 1072 yılında Ermeni Hanedanlığı’ndan Hetum’un oğlu Oşin egemen olmuştur. Oşin’in esas karargâhı Lampron Kalesi’nde bulunmaktaydı. İmparatordan “Kilikia Stratoperdarkhos”u ünvanı alan Oşin’in Lampron Kalesi’ni de imparatorun imtiyazıyla yönettiği düşünülmektedir. Gülek Boğazı’nın doğusunun ise Sis kentinin kuzey batısında Partzerpert Kalesi’ndeki Rupen’in oğlu Konstantin’in elinde bulunduğu kaydedilmiştir. II. Oşin’in oğlu olan düşünür, biyografi yazarı, elçi ve din adamı Aziz Narses burada yaşamıştır. Lampron, Ermeni minyatürlü elyazma sanatında önemli bir yere sahiptir (Boase, 1978: 170; Runciman, 1989: 151; Ersan, 1998, s. 83; Robinson ve Hughes, 1969: 188)

1230’ların başında Lampron’un baronu Konstantin, Konya sultanı Keykubad ile işbirliği yapmıştır. Tarsus’ta Çandır’ın (Paperon) baronu kale muhafızı Smbat onları Kilikya’dan sürene kadar bölgede egemenlik kurmuşlardır. Konstantin, 1250’de vatana ihanet nedeniyle idam edilmiştir. Tarihi kaynaklarda Lampron Kalesi’nden Konstantin’in ölümünden sonra nadiren söz edildiği kaydedilmiştir. Kale, 1309-1310 yıllarında Kıbrıs kralı II. Henry’nin hapishanesi olarak işlev görmüştür. 12. yüzyılın ikinci yarısında yakınındaki Skevra Manastırı, Lampronlu Aziz Narses’in konutu olarak kaydedilmiş olup Ortaçağ’ın en geniş kütüphanesine sahip olmasıyla ün kazanmıştır. Ayrıca burada yaşayan ve çalışan ressam Toros Roslin ile diğer önemli minyatür sanatçılarının Lampron sarayından düzenli gelirleri bulunduğu kaydedilmesi, yapının ve çevresinin sanat üretim merkezi olarak değerlendirildiğini kanıtlamaktadır. Alishan, Lampron Kalesi yakınlarında Peder Sibilian tarafından da ziyaret edilmiş olan alt bölümü sığınak olarak düzenlenmiş kare planlı bir kule biçiminde yazdığı Sinap Kalesi’ni ve bu kalenin yakınlarında dağın kuzey doğusunda Hovani-acarag (Ioannes köyü) adlı bir yerleşim yerini kaydetmiştir. Burada Aziz Ioannes adını taşıyan ve “Sessizlik Yeri” olarak da anılan bir inziva manastırının bulunabileceğini öne sürmüştür. Ünlü minyatürcü ve yazar Etienne Kouyner’in 1290 yılında bir İncil kopyaladığı çalışmasıyla ilgili olarak dağın kuzey tarafında yer alan Skevra Manastırı’nı kaydetmesi yapının bu konumuna diğer bir kanıt olarak gösterilmektedir. Manastır kale baronlarının mezar alanı ve inşa edildiği yerleşmenin ana ibadet ve manastır yapısını oluşturmaktadır. Skevra Manastırı’nın kurucuları bilinmemektedir, ancak yapıyı kalıcı duruma dönüştüren I. Oşin olmuştur. Alishan, manastırın ilk inşasının Bizanslılara ait olduğunu öne sürmüş, bu alanda iki manastır yapısı bulunduğunu, birinci yapının manastır, diğerinin inziva yeri işlevi taşıdığını yazmıştır. Yapı, 14. yüzyılın sonlarında ise Memlûklara ait bir garnizon olarak kullanılmıştır (Alishan, 1899: 103-107).

Yapı, Bolkar Dağları’na uzanan 34×150 m ölçüsünde kireçtaşından oluşmuş sarp ve çevreye hâkim bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kilikya Bölgesi’nin en güçlü Bizans ve Ermeni kaleleri arasında sayılmaktadır (Ünal ve Girginer, 2007: 488). Konum bakımından Lampron Kalesi, Sinap Kalesi’nin görüş alanındadır. Lampron’dan Sinap yoluyla kuzeyde Gülek ile Bolkar Dağı ve Ulukışla’ya ulaşan yolların bulunduğu bir geçit mevcuttur. Lampron’dan güneye ulaşan iki güzergâh bulunmaktadır. Bu güzergâhın birincisi batıya doğru Çandır Kalesi’ne diğeri ise Tarsus-Pozantı-Kapadokya ana güzergâhıyla birleşmektedir (Buyruk, 2018: 87-88). Kale, kuzey-güney doğrultuda geniş bir alanda kurulmuştur. Kuzey uç yönündeki yapılar dışında diğer bölümler ile surların bir bölümü günümüze ulaşamamıştır. Yapının doğusu doğal uçurumla korunmaktadır. Tepenin güney doğusunda surlarına önünde yapı kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin doğusunda sur kalıntısı bulunmamaktadır. Alanın kuzey batı ucunda ise dış surların altında bir hendek meydana getirilmiştir. Alanın batısı güneye kadar üç kademeli surlara sahiptir. Kaleye ulaşan ana yol batı eteklerinde surlara ulaşmadan son bulmaktadır. Kalede Ortaçağ’a ait üç bölümlü bir hamam yapısı tespit edilmiştir. Dış kalenin kuzeyinde yer alan sur sistemi ise dörtgen planlı, en az iki katlı olduğu düşünülen kule ile iki yanında devam eden surlardan oluşmaktadır. Kuleden güneye uzanan surların temelleri günümüze ulaşmış olup, mazgal pencerelerden herhangi bir iz kalmamıştır. Kuzey yönünde devam eden iki metreyi aşan surlara ait mazgal pencere kalıntıları bulunmaktadır. Yapıda toplam beş ana kapı ve çeşitli büyüklükte mekanlar tespit edilmiştir (Buyruk, 2018: 88-95). Görkemli mimarisiyle dikkat çeken kale, günümüzde restore edilmiş ve ziyaret edilebilir durumdadır.

Mersin’de Kale ve Gözetleme Kuleleri’nin Kültür Rotaları Kapsamında Değerlendirilmesi – Lale Yılmaz

Victor Langlois tarafından yapılan Namrun Kalesi'nin 19. yüzyıla ait bir resim

Namrun Kalesi, Türkiye'nin Mersin şehrine bağlı Çamlıyayla ilçesinde yer alan bir kaledir. Orta Çağ'da Kilikya Ermeni Krallığı'nın bir parçası iken, kale Lampron adıyla biliniyordu ve Ermeni Hethumid prenslerinin atalarının ikamet yeriydi. Toros Dağları'nda yer alan kale, Tarsus ve Gülek Boğazı'na geçiş yapar.