Kayseri’nin Eskişehir Mahallesi’nde, yüksek bir tepe üzerine inşa edilmiş olan Battal Gazi Camii, zengin tarihî geçmişi ve mimari özellikleriyle şehrin dikkat çekici yapılarından biridir. Caminin ne zaman ve kim tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli yazılı kaynaklar yapının kökenini 8. yüzyıla, Arap akınlarının Anadolu’ya ulaştığı döneme dayandırmaktadır. El-Herevî ve Zehebî gibi erken dönem Arap tarihçileri, caminin Battal Gazi’nin anısına inşa edildiğini ve adını da bu büyük kahramandan aldığını belirtirler. Danişmentli Melik Mehmed Gazi devrinde (1134–1141/42) inşa edilmiş olabileceği öne sürülse de, Muzaffereddin Mahmut ile kızı Atsız Elti Hatun’un 1204–1210 yılları arasındaki faaliyetleri sırasında bir restorasyon geçirdiği de ileri sürülmektedir.

Camii ve türbenin konumlandığı tepenin, Kayseri’nin eski şehir surlarına bitişik bir noktada yer alması ayrıca dikkat çekicidir. Bu durum, yapının inşa nedenine dair önemli bir ipucu olabilir. Özellikle surlara yakınlığı, Arap akınları sırasında şehrin kuşatılması esnasında burada önemli bir İslâm komutanının şehit düşmüş olabileceğini ve bu nedenle söz konusu yere bir türbe ile cami inşa edilmiş olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim şehitlik kabul edilen yerlere türbe ve cami yapılması, bu kişilerin hatıralarını yaşatmak amacıyla sıkça başvurulan bir uygulamadır.

Osmanlı döneminde de işlevini sürdüren yapı, 1500 ve 1584 tarihli Kayseri evkaf defterlerinde hatırı sayılır gelire sahip bir vakıf olarak kayıtlıdır. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Battal Gazi’ye ait tekke ve türbeden söz edilmekte, yapının Bektaşi topluluğu tarafından kullanıldığı ifade edilmektedir. Caminin en bilinen onarımı ise 1825 yılında Osman Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu tamir sırasında camiye bir namazgâh, su kuyusu ve ziyaretçiler için bir köşk oda ilave edilmiştir. Dört satırlık mermer kitabe de bu onarımı belgelemektedir.

Cami, kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlıdır. Kuzeydoğusunda bitişik bir türbe bulunmaktadır. Cami yapımında genel olarak kesme taş kullanılmış, üst örtü düz damla sağlanmış ve kırma çatıyla örtülmüştür. Güney cephesi tamamen sağır bırakılmıştır. Ortasında, Osman Eravşar’a göre eski sur kalıntısı üzerine oturtulmuş mihrap çıkıntısı yer alır. Mihrap kısmında farklı dönemlere ait taş işçilikleri ve malzeme kullanımı gözlemlenmektedir. Güney cephenin kazı çalışmaları sırasında toprak altında kurşun borulara rastlanmıştır, bu da yapının alt yapısında erken dönem su sistemlerinin varlığına işaret eder.

Doğu cephesinin güney ucunda düz lentolu bir pencere yer alırken, üst kısımdaki taş çörtenler yapının yağmur suyu tahliyesi için düzenlenmiş özgün detaylardır. Bu cephede de farklı dönemlere ait onarım izleri görülmektedir. Batı cephesinde ise kuzeyde profilli silmelerle çerçevelenmiş yuvarlak kemerli bir pencere; güney kısmında ise dama çıkışı sağlayan, profilli süslemelere sahip 19 basamaklı taş merdiven yer almaktadır. Merdiven, son onarımlarda eklenmiş yuvarlak kemerli bir kapıyla sonuçlanır.

Harime giriş kuzey cephedeki hafif sivri kemerli bir eyvan altındaki kapıdan sağlanır. Girişin üzerinde yer alan büyük sivri kemerli pencere, iç mekânı doğal ışıkla aydınlatır. Harim, üç sahınlı bir düzendedir. Üst örtü içte sivri tonoz, dışta düz dam biçimindedir. Tonozlar, ortada yer alan iki bağımsız ayak ve dört cephedeki duvarlara gömülü ayaklarla taşınır. Bu ayakları birbirine bağlayan kemerlerin yan yüzlerinde taşçı işaretleri dikkat çeker. Harim; doğu, batı ve kuzeydeki toplam üç pencereyle aydınlatılır.

Güney cephedeki mihrab, iki kademeli niş sistemiyle düzenlenmiştir. Alçıyla sıvanmış kesme taş mihrap, oldukça zengin kalemişi süslemelerle bezenmiştir. Birinci kademede Celi-Sülüs hatla yazılmış Âl-i İmrân Suresi’nin 37. ayeti yer alır: “Kullema dehale aleyha Zekeriyya’l mihrab” (Zekeriyya mihraba her girdiğinde). İkinci kademede barok üslupta yapılmış vazo, perde motifleri ve “S” ile “C” kıvrımları görülmektedir. Üst kısımdaki yarım kubbe içinde de aynı üslupta süslemeler devam eder. Ayrıca mihrabın üst bölümünde, onarımlar sırasında ortaya çıkan ancak büyük kısmı tahrip olmuş firuze renkli çini parçaları, bu bölümün zamanında çini kaplama olabileceğini düşündürmektedir.

Ahşap minber ise yakın döneme ait olup sanatsal değer taşımamaktadır. Yapının kuzeydoğusuna bitişik olarak inşa edilmiş türbede yalnızca cenazelik kısmı yer alır. Beşik tonozla örtülü bu bölümün içinde biri yazılı, diğeri bitkisel palmet motifli iki taş blok yer almaktadır. Bu taşların, yapının çevresinde önceden yer alan hazireden alınıp buraya taşındığı düşünülmektedir. Türbede, kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde ışık alma amacıyla yapılmış, fakat sonradan kapatılmış nişler bulunmaktadır.

✶ Medya