Adilcevaz ilçe merkezinin hemen batısındaki tepenin üzerine inşa edilmiştir. Tarihi Urartular dönemine kadar gitmektedir.

Daha sonra bölgede ve burada hâkimiyet kuran bütün medeniyetler tarafından kullanılan kale, defalarca yenilenmiştir. Günümüzde kalıntılarını gördüğümüz surlar ve kuleler ise Ortaçağ’a tarihlenir.

Anadolu ya Türklerin adım atmasıyla birlikte sırasıyla Anadolu Selçukluları, Harzemşahlar, İlhanlılar, Karakoyunlular ve Safeviler, kaleyi egemenlikleri altına almışlardır.

1534’te Osmanlı yönetimine girmesiyle önem kazanıp, bir sancak merkezi olmuştur. Bu dönemin başlangıcında Osmanlı – Safevi çekişmesinin ortasında kalmıştır. Safevi hükümdarı Şah İsmail’in ölümünden sonra tahta geçen oğlu Şah Tahmasb (1534 – 1576) Adilcevaz Kalesi’ni istila edip, yakıp yıkmıştır. Kale, Osmanlılar tarafından tekrar onarılmış ve halkından uzun süre bazı vergiler alınmamıştır. 

Kale, 1655 yılında burayı ziyaret eden Evliya Çelebi tarafından detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Üç kapısı olan yapının o dönemde 38 kulesi vardır. Kalenin bulunduğu tepenin göl tarafında yine surla çevrili bir yerleşim alanı bulunmaktadır. Burası Aşağı Şehir olarak adlandırılır. Bu bölüme ait cami, depo ve sarnıç kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Evliya Çelebi’nin Süleyman Han Camisi olarak bahsettiği Ulu Cami ve Zal Paşa(Tuğrul Bey) Camisi yapılan restorasyonlar sonucunda günümüzde de hala kullanılmaktadır. Fakat Aşağı Şehir yerleşiminin bütün evleri yok olmuştur.Günümüzde sadece kalıntıları mevcut olan kalenin içinde, Davullu adı verilen bir mağara bulunmaktadır. Rivayete göre Hz. Ali’nin konaklamak amacıyla atıyla bu mağaraya çıktığı ve burada kaldığı söylenmektedir. Gerçekten de halen at nallarının izleri mevcut olup, bu izler sayesinde mağaraya çıkılabilmektedir. 

Kaynak