Balabaniye Medresesi, mimari özellikleri esas alındığında 14. yüzyılın sonlarına ait olduğu düşünülmektedir ve bu nedenle yapı Germiyanoğulları dönemine nispet edilmektedir. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, halk arasında “Nallı Medrese” adıyla da anılmıştır. Yapının inşa kitâbesi bulunmamaktadır; ancak bugün Kütahya Müzesi’nde sergilenen ve H.1293/M.1896 tarihli olan bir kitâbe, medresenin Halvetî Tekkesi’ne dönüştürülmesiyle ilgilidir. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış beş satırlık bu kitâbe, yapının o tarihte tekkeye çevrilmesi sırasında bir tadilat geçirdiğini göstermektedir. Böylece medrese, 1876 yılında Halvetî tarikatına bağlı bir tekke hâline gelmiş ve “Balaban Paşa Tekkesi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Yapıya adını veren “Balaban” ya da “Balaban Paşa”nın kimliği bilinmemektedir. Bununla birlikte, “paşa” unvanının yalnızca Osmanlılarda değil, Germiyanlılarda da kullanıldığı bilinmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde “Kütahya’da Balaban Paşa Medresesi Vakfı” kaydı yer almakta, ancak vakfiyenin aslı günümüze ulaşmamıştır. Buna rağmen, yapının adı Osmanlı tapu tahrir defterlerinde ve evkaf kayıtlarında geçmektedir.

Mimari planı, süslemeleri ve kullanılan malzemeleri hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Bununla birlikte, medresenin varlığını sürdürdüğü dönemde klasik medrese düzenine sahip olduğu ve bir avlu etrafında hücrelerin sıralandığı anlaşılmaktadır. Yapının büyük ihtimalle 3 Mart 1924’te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatıldığı düşünülmektedir. 1936 yılında vakıf mallarının satışına imkân tanıyan 2950 sayılı yasa gereğince Hüseyin Balaban adlı bir kişiye satılmasıyla yıkım süreci başlamıştır. Medreseye ait kemerli bir bölümün 1980’li yıllara kadar ayakta kaldığı bilinmektedir. “Korunması gerekli anıtsal yapı” kapsamında tescil edilmiş olmasına rağmen, bu koruma yalnızca kâğıt üzerinde kalmış ve yapı fiilen yok olmuştur. Günümüzde medreseden geriye yalnızca birkaç kalıntı, medreseye ait hazirenin bir bölümü ve çeşmenin bazı izleri ulaşabilmiştir. Hâlen görülebilen bu kalıntılar, özel mülkiyet sınırları içinde yer almaktadır. Bu kalıntılar tamamen ortadan kalkmadan, yapının kamulaştırılmasıyla birlikte kapsamlı restorasyon ve rekonstrüksiyon çalışmaları ile tarihî yapının kurtarılması mümkün olabilir.

✶ Medya