Hoca Hasan Medresesi
- Tür: Medrese
- Kültür: Anadolu Selçuklu, Selçuklu
- Yüzyıl: 12. yy
- Bölge: Türkiye, İç Anadolu Bölgesi, Kayseri, Kocasinan
- Durum: Restorasyonda
Hoca Hasan Medresesi, 1193 yılında Kayseri’de inşa edilmiş olup, kentin Melik Gazi Medresesi’nden sonra bilinen ikinci en eski medresesi kabul edilmektedir. Günümüzde yapı büyük ölçüde harap durumdadır; ancak bazı kalıntıları hâlâ ayakta durmaktadır. Medrese, dikdörtgen planlıdır ve beşik tonozla örtülü bir avluya paralel mekânlardan oluşmaktadır. Kesme taş, moloz ve kaba taş malzeme kullanılarak inşa edilen yapının kitabesinde, Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Kılıçarslan’ın oğlu Melik Sultanşâh’ın emriyle Ebubekr oğlu Hasan’ın, yani Hoca Hasan’ın, bu medreseyi yaptırdığı yazılıdır. Bunun yanında bazı kaynaklarda, II. İzzeddin Kılıçarslan’ın oğlu Rükneddin Mahmud’un veziri Hoca Hasan tarafından yaptırıldığı da ifade edilmektedir.
Alaaddin Keykubat’ın dedesi Sultan II. Kılıçarslan’ın 11 oğlu vardı. Saltanatının son dönemlerinde, devletin feodal yapısı ve yaşlılığının da etkisiyle ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırdı. Bu paylaşım sonucu Kayseri, oğullarından Nureddin Şah’a düştü. Fakat II. Kılıçarslan’ın ülkeyi çocukları arasında paylaştırması, en büyük hatalarından biri olarak değerlendirilir. Kardeşler yalnızca birbirleriyle taht kavgasına girmemiş, babalarına karşı bile cephe almışlardı. Bu kardeşler arasında en hırslı ve entrikacı olanı, Sivas Meliki Kutbeddin Melikşah’tı. Kayseri Meliki olan kardeşi Nureddin Şah’ın yanına varmak üzere Kayseri’ye yöneldi.
Sultan II. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra vezirlik görevini üstlenen İhtiyareddin Hasan da Kayseri’ye yerleşmiş ve Nureddin Şah’ın veziri olmuştu. Tecrübeli ve bilge bir devlet adamı olan İhtiyareddin Hasan, Nureddin Şah’ı kardeşi Kutbeddin’e güvenmemesi konusunda uyarmıştı. Ancak Kutbeddin, Kayseri’ye yaklaşırken kardeşine görüşme talebi iletti. Nureddin Şah bu isteği iyi niyetle kabul etti. 1196 yılında gerçekleşen bu görüşmede Kutbeddin, kardeşi Nureddin Şah’ı katlederek Kayseri’yi ele geçirdi. Şehre girdikten sonra halka sert davrandı ve intikam amacıyla Vezir İhtiyareddin Hasan’ı öldürterek cesedini parçalattı, sokaklarda sürükletti ve köpeklere attırdı. Bu vahşete dayanamayan Kayseri halkı ayaklandı ve Hoca Hasan’ın parçalanmış cesedini zalimlerin elinden alarak, onun kendi yaptırdığı ve ders verdiği medresesine defnetti. Ancak bugün bu mezar da ortadan kalkmıştır.
Medresenin kitabesinde, Nureddin Şah döneminde yapıldığı için onun ismi geçmekte, fakat genel teamülün aksine babası II. Kılıçarslan’ın adı yer almamaktadır. Bunun, ülke toprakları paylaştırılırken Kayseri’nin Nureddin Şah’a verilmesine rağmen devletin başına onun yerine en küçük kardeşlerinden Kıyasettin Keyhüsrev’in geçirilmesine duyulan tepkiyle bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Zamanla medresenin ön cephesi evlerle kapanmış, güneydeki kapısı yeni yapılan bir evin içinde kalmıştır. Bu evin sahibi medresenin kitabesini yerinden söküp evinin bir köşesine koymuştur. Daha sonra Kayserili araştırmacı Ahmed Nazif Efendi tarafından tesadüfen bulunan kitabe, evden çıkarılarak Kayseri Müzesi’nin İslâmî mezartaşları ve kitabeleri taş deposuna nakledilmiştir. Böylece günümüzde, yapının tarihini ve banisini aydınlatan en önemli belge olarak varlığını sürdürmektedir.
Kitabe mermer üzerine üç satırdan ibarettir ve şu ifadeleri içermektedir:
“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla. Allah’ın şanı ne yücedir ki, O dilerse sana bunların hayırlısını yapar” (Kur’an-ı Kerim, Furkan 10). Din ve dünyanın nuru Melik Sultanşâh’ın –Allah mülkünü daim kılsın– emriyle, Allah’ın rahmetine muhtaç Ebubekr oğlu Hasan –Allah onu başarılı kılsın ve günahlarını bağışlasın– bu medreseyi 589 (1193) yılında yaptı. (Bu medrese) ve vakıflarını haksız kullananlara Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin laneti olsun.“Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasını engelleyip o mescidleri yıkmaya çalışandan daha zalim kim olabilir.” (Kur’an-ı Kerim, Bakara 114).
Medresenin mülkiyeti, 1947 yılında çeşitli yollarla özel şahısların eline geçmişti. Ancak belediyenin sabırlı ve uzun süreli mücadelesi sonucunda, ortaya çıkan yüzlerce mirasçıya rağmen yaklaşık on yıl süren hukuki süreçler tamamlanmış ve tüm tapular kamuya devredilmiştir. Temmuz 2025 itibarıyla yapı tamamen kamu mülkiyetine geçmiş olup, restorasyon çalışmaları başlatılmıştır.
✶ İlişkili Yerler