Mahperi Hunat Hatun Kümbeti
Huand Hatun Kümbeti olarak da bilinir.
- Tür: Kümbet
- Tema: Kadın Baniler
- Kültür: Anadolu Selçuklu, Selçuklu
- Yüzyıl: 13. yy
- Bölge: Türkiye, İç Anadolu Bölgesi, Kayseri, Melikgazi
- Durum: Erişilebilir
Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak döneminin sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın bilinen ilk eşi Mahperi Hunat Hatun’dur. Onun adı, tarihi kaynaklarda ilk kez Kolonogos (Alanya) kalesinin fethi sırasında yapılan anlaşma hükümleri ile geçmektedir. İbni Bibi’ye göre I. Alâeddin Keykubad, kaleyi iki ay boyunca kuşatmış, kalenin komutanı Kir Vard ise vezir Mübarizüddin Ertokuş aracılığıyla bir anlaşma talebinde bulunmuştur. Sultan anlaşmayı kabul etmiş, sadakatinin ispatı için Kir Vard’dan ailesinden birini Selçuklu Hanedanlığına vermesini istemiştir. Kir Vard bu şartı kabul etmiş, ancak kızının dinine dokunulmamasını şart koşmuştur. Kendisine bugünkü Ilgın ve Doğanhisar bölgeleri mülk olarak verilmiştir. Anlaşmada adı zikredilmeyen bu hatunun Mahperi Hunat Hatun olduğu anlaşılmaktadır.
Hunat Hatun’un kökeni hakkında farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre Ermeni asıllıdır; Ermeni Simbat Vekayi-nâmesi onun Adom adlı bir Ermeni büyüğünün torunu olduğunu söyler. Diğer görüşe göre ise Rum asıllıdır. Aziz b. Erdeşir-i Esterâbâdî, Kadı Burhaneddin Ahmed adına 1397–1398’de yazdığı Bezm u Rezm adlı Farsça eserde Mahperi Hunat Hatun’un Rum asıllı, güzel ve soylu bir kadın olduğunu belirtir. “Kir” unvanı da Bizanslı bir asilzâde olduğunu gösterir. Trabzon İmparatorları da bu unvanı kullanmıştır. Yunanca “kirios” kelimesinden Türkçeye geçen “Kir” (Kyr) kelimesi “bey, ağa, hâkim, reis, hükümdar, emir” anlamlarına gelir. Bu nedenle Hunat Hatun’un Rum olma ihtimali daha güçlüdür.
Alâeddin Keykubad ile Hunat Hatun’un evliliği muhtemelen 1221 yılında gerçekleşmiştir. Onun asıl etkisi ise I. Alâeddin Keykubad’ın ölümü ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıkmasıyla başlamıştır.
Hunat Hatun’un adı, Melike Adile ile birlikte Selçuklu tarihindeki en sert saray rekabetlerinden birinin merkezindedir. Alâeddin Keykubad’ın diğer eşi olan Melike Adile’den İzzettin Kılıçaslan ve Rükneddin adında oğulları olmuştur. Sultanın ani ölümü üzerine Hunat Hatun’un oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıkmış, üvey kardeşleri İzzettin Kılıçaslan ve Rükneddin’i Uluborlu’da hapsettirmiştir. Melike Adile ise Ankara’da hapsedilmiş ve ardından öldürülmüştür. İbni Bibi’nin anlattığına göre Melike Adile, idam edilmeden önce büyük bir vakar ve dindarlıkla hareket etmiştir. Cellatların gelmesinden önce abdest almış, iki rekât namaz kılmış, ardından yüzünü göğe çevirip dua etmiş ve çocuklarını Allah’a emanet etmiştir. Son olarak kelime-i şehadet getirip Kur’an okurken cellatlar onu idam etmiştir. Böylece iki kadın arasındaki iktidar mücadelesi, Melike Adile’nin ve oğullarının ölümüyle siyasi anlamda sona ermiş, fakat sanat ve kitabeler üzerinden devam etmiştir.
Hunat Hatun’un adı ilk kez Kayseri’de yaptırdığı Hunat Hatun Camii kitabesinde (1238) geçmiştir. Oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Latin İmparatoru Baudouin’e yazdığı mektupta, babasının sağlığında annesinin Hristiyan olduğundan bahsedilmesi, Hunat Hatun’un Alaeddin Keykubad’ın ölümünden sonra Müslüman olduğunu göstermektedir. Bundan sonra tüm kitabelerde ismi Mahperi Hunat Hatun olarak geçmiştir.
1243 Kösedağ yenilgisinden sonra Moğollar Kayseri’ye kadar gelince Hunat Hatun Kayseri Kalesi’ne sığınmış, ardından kızını, kölelerini, cariyelerini ve servetini alarak Kilikya memleketine gitmiştir. Abu’l Farac’ın anlatımı şöyledir: “Sultan Gıyasettin’in validesi bu tahribattan haber alınca kızını yani sultanın kızkardeşini, kölelerini, cariyelerini, servetini alarak Kilikya memleketine gitti ve kral Haitum’un (Hatum) babası olan … Baron Konstantin’e irtica etti… Tatarlar da elçiler gönderdikleri için valide sultan onlara teslim olunmuştu. Valide sultan böylece esir edilmiş ve kendisi bugüne kadar serbest bırakılmamıştır.”
II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Tarsus kuşatması sırasında 1246’da öldüğü bilinmektedir. Hunat Hatun’un sanduka kitabesinde ondan “şehit” olarak bahsedilmesi, hatunun bu tarihlerde hayatta olduğunu göstermektedir. Torunu III. Alâeddin Keykubad’ın sultan olması için çabalarken, Moğollarla arası bozulmuş, bu süreçte gücü azalmıştır.
Hunat Hatun’un bânîliğinin, eşinin ölümünden sonra başlaması Müslüman olmasıyla bağlantılıdır. İlk inşa ettirdiği yapının cami olması ve taçkapısına Tevbe Suresi’nin 18. ayetini yazdırması bu bağlamda dikkat çekicidir. 1238–1247 yılları arasında on iki yapı inşa ettirmiştir.
Hunat Hatun Türbesi, kendi adını taşıyan külliyenin içinde, cami ile medrese arasındaki küçük bir avluda yer almaktadır. Hunat Hatun Külliyesi içinde piramit külahlı sekizgen türbesinin içinde üç sanduka bulunmaktadır. En büyük sanduka Hunat Hatun’a, diğeri Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in kızı Selçuki Hatun’a aittir. Üçüncüsünün de hanedandan bir hanıma ait olduğu düşünülmektedir. Türbenin kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte, mimari konumunun cami ve medrese arasına zorlama bir şekilde yerleştirilmiş olması bânînin özel isteğine işaret etmektedir. Bu nedenle en mantıklı ihtimal, Hunat Hatun’un hayattayken ve siyasi gücünün zirvesinde olduğu 1238–1243 yılları arasında türbeyi bizzat yaptırmış olmasıdır. Hunat Hatun’un ölüm tarihi kesin değildir; ancak oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1246’daki ölümünden sonra hâlâ hayatta olduğuna dair kitabeler bulunduğundan, onun muhtemelen 1246 sonrasında, 1250’li yılların başında vefat ettiği kabul edilmektedir.
Hunat Hatun’un sandukasındaki kitabe şöyledir:
OKUNUŞU:
Hâzâ kabr u’s-sitti’-s-setirâ es-sa’ide eş-şehide ezzahide el-a’bide el-muabite el-mücahide el-masuna el-ma’suma elsahibe el-adile
meliketü’n-nisâi fi-l a’lem el-afife el-nazife Meryem eva-niha ve Hadicetü’z zemânihâ sahibe el-ma’ruf el-muta-sad-dika bi-l mal-il uluf saf-vet el-dünya
ved-din Mahperi Hatun vali-det el-sultan el-marhum el-şehid Giyase’d-dünya ved-din Keyhüsrev bin Keykubat rahime-hum Allah ec-ma’in âmin
ANLAMI:
“Bu mezar (kabir), Keykubat oğlu merhum ve şehit sultan Keyhüsrev’in annesi, mutlu, iffetli, ma’sum, itaatkâr, mücahide, dindar, şehide, mutlu kadın, Hanım, binlerce malı sadaka veren, din ve dünyanın temizi, adalet sahibi, temiz kadın, çağının Meryem’i, zamanının Hatice’si, dünyadaki kadınların kraliçesi Mahperi Hatun’a aittir. Allah cümlesini bağışlasın. Âmin.”
Hunat Hatun’un kitabelerinde sürekli kullanılan sıfat “safvetü’d-dünya ve’d-din”dir. Bu, “din ve dünyanın temizi” anlamına gelir. Sonradan hanedana katılan ve sonradan Müslüman olan kadınlar için bu sıfatın tercih edildiği bilinmektedir. Melike Adile içinse “ismetü’d-dünya ve’d-din” tabiri kullanılmıştır. Bu farklılık, iki kadın arasındaki konum farkını da yansıtır.
Hunat Hatun’un hayatı siyasetin merkezinde şekillenmiş, Melike Adile ile yaşadığı rekabet hem yaşamına hem de sanatına yansımıştır. Melike Adile’nin ölümünden sonra bu çekişme, türbeler ve kitabeler üzerinden adeta devam etmiştir. Hunat Hatun’un sandukasındaki övgüler ile Melike Adile’nin türbe kitabesindeki methiyeler, iki kadının mücadelesinin ölümlerinden sonra da sürdüğünü göstermektedir. Bu noktada türbelerin şehirdeki konumları da dikkat çekicidir: Hunat Hatun’un türbesi Kayseri merkezinde, kendi yaptırdığı külliyenin ortasında bulunurken; Melike Adile’nin kümbeti Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde, Sivas Caddesi üzerinde, şehrin dışında ve gözlerden uzak bir noktada inşa edilmiştir. Bu fark, Hunat Hatun’un merkezde ve görünür bir biçimde anılmasına karşılık, Melike Adile’nin Selçuklu hanedanından dışlanmışlığının mimari bir yansıması olarak yorumlanmaktadır.












✶ İlişkili Yerler