Çokgöz Köprüsü, Kayseri
- Tür: Köprü
- Kültür: Anadolu Selçuklu, Bizans
- Yüzyıl: 13. yy
- Bölge: Türkiye, İç Anadolu Bölgesi, Kayseri, Kocasinan
- Durum: Su Altında
Çokgöz Köprüsü, Kayseri’nin Erkilet bucağının kuzeybatısında, Kızılırmak üzerinde yer alan tarihî ve mimari açıdan değerli bir yapıdır. Kayseri-Yozgat yolu üzerindeki önemli ulaşım güzergâhlarından biri üzerinde yer alan köprünün, bu iki şehir arasındaki geçişi sağlamak amacıyla inşa edildiği düşünülmektedir. Kesme taştan yapılmış olan köprü, doğu-batı yönünde uzanmakta olup 131,20 metre uzunluğunda, 5,50 metre genişliğindedir. 15 gözlü olan köprünün en büyük kemer açıklığı 12 metredir. Kemerlerinde traverten taşı kullanılmış, korkulukları ise yan yana dizilmiş iki sıra blok taştan oluşmuştur. İlk inşa edildiğinde kemerler sivri olarak yapılmış, ancak sonraki onarımlarda bazıları yuvarlak şekle dönüştürülmüştür.
1833–1837 yılları arasında Anadolu’da seyahat eden Fransız seyyah ve arkeolog Charles Texier’in büyük ihtimalle 1835 yılında Kayseri’ye ulaştığı anlaşılmaktadır. Bunu, 1 Ağustos 1835 depreminden söz etmesinden anlıyoruz. Texier bu deprem için şu ifadeyi kullanır: “Taxiarch köyü 1835’teki büyük depremden en çok zarar gören yer olmuş ve Kayseri’deki birçok ev ciddi şekilde hasar görmüştür.” (Köy, Erciyes Dağı’nın eteklerinde, Kayseri’nin güneybatısında yaklaşık bir günlük mesafede yer almakta olup, ‘Mimi-Sou’ adıyla anılmakta ve o dönemde harap bir hâlde bulunmaktadır.)
Texier’e göre köprünün tarihi kesin olarak bilinmemektedir; ancak yapının Müslüman fetihlerinden önce inşa edilmiş olması muhtemeldir. Halk arasında “Çok Göz Köprü” adıyla bilinen yapı, onun gözlemlerine göre Orta Çağ’ın son döneminde yapılmış olsa da belirgin bir ortaçağ mimari karakteri taşımaz. Ona göre köprü, Pontus ile Kapadokya arasındaki en önemli geçiş noktasıdır. Çünkü Kızılırmak çoğu yerde geçit vermediğinden, nehir yalnızca burada taş köprüyle aşılabilmekte, diğer noktalarda ise ancak ahşap köprülerle geçiş mümkündür. Bu durum, köprünün stratejik önemini ortaya koymaktadır. Mimari açıdan köprünün en dikkat çekici yönü, tonozlardaki yuvarlak kemer formudur; bu, Texier’in kanaatine göre daha eski bir döneme işaret etmektedir. İnşasında kullanılan taş malzeme volkanik kökenlidir: kemerlerde sert taş tercih edilmiş, dolgular ise kırmızı tüften yapılmıştır. Bu nedenle köprü, uzaktan bakıldığında tuğladan inşa edilmiş gibi görünmektedir.
Texier ayrıca köprünün çevresinde kayalara oyulmuş yeraltı odaları ve geçitler bulunduğunu belirtir. Pencerelerle ışık alan bu mekânlarda hem ölülerin gömüldüğüne işaret eden lahitler ve nişler, hem de yaşayanların kullandığını düşündüren ocak izleri yer almaktadır. Ancak bu mekânların tarihi belirlenememiştir. Halk ise burayı cinlerin barındığı bir yer olarak gördüğü için yaklaşmaktan kaçınmaktadır. Seyyahın dikkatini çeken bir diğer unsur da köprünün yakınındaki eski bir köyün kalıntılarıdır. Harap hâlde bulunan evler, kervansaraylar ve kiliseler, buranın geçmişte canlı bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Ancak köyün adını ne Texier ne de ona eşlik eden kılavuzlar bilmektedir. Buna rağmen bölge, onun zamanında dahi kervanların uğrak noktası olmaya devam etmiştir.
Üzerinde herhangi bir kitabe bulunmadığından, mimarı ve banisi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak köprünün, Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus (1212–1215) döneminde yapıldığı ileri sürülmektedir. 2004 yılından itibaren su tutmaya başlayan Yamula Barajı nedeniyle köprü günümüzde sular altında kalmıştır.