Kent merkezinin batısında bir duvar gibi yükselen Atbaşı Tepesi’nin, yerleşim alanına doğru dik bir şekilde inen kuzeydoğu etek kayalıklarının dibinde, bir kaya kütlesinin üzerinde yer almaktadır. Sütunlu caddenin Batısına düşen ve kent planında F4 olarak işaretlenmiş bulunan mezara, Güney Nekropolü’ne götüren patikadan ayrılan tali bir patikayla ulaşılmaktadır.

Söz konusu mezar, yeri ve meydana getiriliş biçimi bakımından esas itibariyle kaya mezarları grubuna sokulabilirse de, gerçek bir kaya mezarı değildir. Kendine has özellikler göstermesi, ne Termessos’ta, ne de başka bir yerde eşine veya benzerine rastlanmaması dolayısıyla, diğer mezarlardan ayrı olarak ele alınması gerekmektedir.

Kaya duvarında, birbiriyle yaklaşık dik açı olusturan bir uzun ve bir kısa yüzden ibaret olan bu kompleks mezarın tüm kısımları, doğal kayaya oyulmak suretiyle meydana getirilmiştir. Uzun yüzün merkezinde, mezarın çekirdeğini, yani esas gömme yerini oluşturan bir lahit yer almaktadır. Kapağı bugün kayıp durumdaki lahdin önünde bir ayak bankı bulunmakta; arkasındaki duvar yüzeyinde ise, bir baldachin tasviri ile bunun üstünde bir kartal kabartması yer almaktadır. Lahdin soluna, tali bir gömme yeri olarak bir ostothek yapılmış; sağ tarafında ise, çeşitli adak kapları meydana getirilmiştir. Kısa yüzün alt kısmında, bir yuvarlak kalkan, dizlikler ve miğferden oluşan silah kabartmalar; sol köşede de, yukarıya doğru adeta uçar gibi ilerler pozda gösterilmis bir süvari tasviri mevcuttur. Sergilediği ilginç özellikler dolayısıyla öteden beri gezgin ve bilim insanlarının dikkat ve ilgisini çekmiş bulunan mezar, şimdiye dek üzerinde en fazla durularak bilim dünyasına tanıtılan mezar olma niteliği taşımaktadır.

Mezar ilk kez 1880 yılında, Kont Karl Lanckoronski’nin başkanlığındaki araştırma ekibi tarafından keşfedilmiş olup, ekibin arkeoloğu Eugen Petersen tarafından, tarihi olaylar göz önünde tutularak, Büyük İskender’in Diadokh adı verilen generallerinden, yaşamı Termessos’ta trajik bir şekilde noktalanan ve parlak bir cenaze toreniyle gömülen Alketas’a bağlanmıştır. Mezar, ilk kez oldukça ayrıntılı bir biçimde tanımını yapan Petersen’den sonra bir süre unutulmuş, fakat, 1963 yılında, Alman Arkeoloji Enstitüsü Istanbul Şubesi’nin o zamanki ikinci müdürü Prof. Dr. Gerhard Kleiner tarafından yayınlanarak, yeniden bilim dünyasının gündemine gelmesi sağlanmıştır. Söz konusu mezar üzerinde son bilimsel etüd, Yunan Arkeolog Dr. Anastasia Pekridou tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu önemli mezarı bir doktora çalısması olarak tekrar ele alan ve stil kritikleri, fotogrammetri gibi modern yön-temleri de kullanarak değerlendiren Pekridou, 1986 yılında yaptığı Das Alketas-Grab in Termessos adlı yayın ile bazı sorunların çözümlenmesine katkıda bulunmuştur.

Termessos ve Çevresinde Nekropol ve Epigrafya Araştırmaları – Ahmet Vedat Çelgin

✶ Medya

✶ İlgili Yerler