Surp Astvatsatsin Manastırı, 16. yüzyılın başlarından itibaren belgelerde adı geçen ve Tomarza’da önemli bir dinî merkez olarak bilinen bir yapıdır. Manastırın en eski kaydı 1516 yılına ait bir kolofonda görülür. 1570’ler ve 1580’lerde Taronlu Piskopos Astuacatur’un çabalarıyla bölge, kültürel bir odak hâline gelmiş; bu dönemde manastır, Tomarza ve çevresindeki köyleri kapsayan piskoposluk merkezi olmuştur. 1784’ten 1915’e kadar manastır başrahiplerce yönetilmiş, 19. yüzyılın sonlarına doğru bünyesinde yatılı bir okul da açılmıştır. Her yıl Ağustos ayında gerçekleşen Meryem’in Göğe Kabulü yortusu vesilesiyle binlerce kişinin katıldığı büyük şenlikler düzenlenmiş; manastır bu yönüyle aynı zamanda bir hac merkezi olarak ünlenmiştir. 1870 yılında Talaslı Gülbenkyan ailesinin bağışlarıyla kapsamlı bir tamirat gerçekleştirilmiş, böylece yapı bütünüyle yenilenmiştir. 1909’da bölgeyi gezen Gertrude Bell, manastırda Erciyes Dağı’na bakan çok pencereli geniş bir odada konaklamıştır.

Kompleksin en eski yapısı, yamaca yaslanmış küçük bir kiliseydi. Surp Astvatsatsin adı verilen bu kutsal mekân, Meryem Ana’ya adanmıştı. Bell, yapının sekiz yüz yıllık olduğunu belirtmiş, ancak kubbesinin pandantifler üzerinde sonradan yenilendiğini kaydetmiştir. İç mekânda 1607 ve 1608 tarihli mezar taşları bulunuyor, duvarlar ise mavi çinilerle süsleniyordu. 1822’de hemen güneyine Surp Karapet’e (Vaftizci Yahya) adanan küçük bir şapel inşa edildi. Basamaklarla aşağıya inilen bu yapı, küçüklüğü sebebiyle sakristi olarak da anılmıştır.

1849–1851 yılları arasında, Surp Astvatsatsin’in güneydoğusunda yeni ve büyük bir kilise yükseltildi. Surp Khatch (Kutsal Haç) adı verilen bu yapı haç planlı olup, pandantifler üzerine oturan kasnaklı kubbesiyle dikkat çekiyordu. İç mekânı figüratif fresklerle kaplıydı. Batıya açık bir portikoya sahip, çan kulesiyle tamamlanmış iki katlı narteksi, kilisenin anıtsallığını artırıyordu. Kitabeye göre bu inşaat sırasında manastır bütünüyle yenilenmiştir.

Kilise yapılarının batısında, manastırın işlevsel bölümlerini barındıran büyük bir iki katlı bina yer alıyordu. Burada iki salon, altı oda ve otuz beş hücre ile keşişlere ve hacılara hizmet verilmekteydi. Aynı yapıda misafirhane, kütüphane, mutfak, kiler, yemekhane ve depo mekânları da bulunuyordu. Manastır, çevredeki arazilerden elde ettiği geniş mülk gelirleriyle (yaklaşık bin dönümün üzerinde) ekonomik açıdan güçlüydü; bahçe, değirmen, ambar ve ahırlar da bu düzeni destekliyordu. Giriş kısmı, cepheden taşan iki katlı bir yapı ile sağlanmış, üslubu Tomarza Merkez Camii’nin kapısıyla benzerlik göstermiştir. Ayrıca manastır avlusunda çok sayıda haç kabartmalı ve Ermenice kitabeli büyük taş levhalar görülmekteydi.

1915’te yağmalanarak terk edilen manastır, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kısa süreliğine yeniden kullanılmaya başlanmış, fakat 1930’lu yıllarda keşişler buradan tamamen çıkarılmıştır. Günümüzde ise manastırdan yalnızca Surp Khatch Kilisesi’nin doğu kısmına ait temel izleri ile Surp Karapet’ten bazı kalıntılar ayakta kalmıştır. Yardımcı binalardan hiçbir şey kalmamış, hatta manastıra giden yol üzerindeki bir evin duvarlarında çok sayıda Ermeni mezar taşı parçası kullanılmıştır. Bugün yapı bütünüyle harabe hâlindedir.

✶ Medya