Wiki Loves Monuments
Viki Anıtları Seviyor
1-31 Ekim 2025
Kayseri Ulu Cami fotoğrafınızla yarışmaya katılın!
Katıl

Kayseri Ulu Cami (veya Cami-i Kebir, Sultan Camii), Kayseri’nin ilk Türk camisidir ve Dânişmendli Beyliği’nin üçüncü hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından 1135 yılında inşa edilmiştir. Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük pay sahibi olan Dânişmendlilerin kurucusu Danışment Ahmet Gazi, Malatya, Sivas, Tokat ve Kayseri çevrelerini fethederek burada bir beylik kurar. Ondan sonra yerine oğlu Melik Gazi, ardından da Melik Mehmet Gazi geçer. Melik Mehmet Gazi başa geçince devletin idare merkezini Malatya’dan Kayseri’ye taşır; yıllardır harabe hâlindeki Kayseri’yi yeniden imar eder, yollar ve su kanalları açtırarak şehri adeta baştan kurar ve burayı başkent yapar. Bu anlamda Kayseri’nin gerçek maddi ve manevi mimarıdır.

Melik Mehmet Gazi 06 Ocak 1143 tarihinde vefat ettiğinde, Urfalı Mateos onun ölümünde Müslüman ve gayrimüslim tüm halkın çok üzüldüğünü ve topluca yas tuttuklarını kaydeder. Melik Mehmet Gazi, Türk-İslam şehirleşme geleneğine göre şehrin merkezine yaptırdığı Sultan Camisi olan Camii Kebir’in güneyinde (kıble yönünde) inşa ettirdiği medresenin bir parçası olan türbesinde yatmaktadır. Günümüzde medrese tamamen yok olup yalnızca türbe ayakta kalabilmiştir.

Kayseri Ulu Cami ilk yapıldığında minaresi yoktu. Şehirdeki eski yıkık binaların taş ve sütun parçalarından yararlanarak imar ve inşa ettirdiği düşünülmektedir. 1205 yılında I. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde çok şiddetli bir depremde cami büyük hasar görmüş; 1206’da Melik Mehmet Gazi’nin yeğeni Yağıbasan Muzaffereddin Mahmud tarafından onarıma alınmış, kuzey tarafına yeni bir kapı açılmış ve bir minare ilave edilmiştir. Minarenin kaidesi bazalt taştan, gövdesi ise Melikgazi Türbesi’nde görüldüğü gibi pişmiş tuğladan derzli olarak yapılmıştır. Önce on yüzeyli olarak, sonra daha da daralarak şerefeye kadar yükselir. 1714 veya 1717’deki depremde mihrap önü kubbesi çökmüş, minarenin şerefesindeki kûfî yazılı çini kuşak dökülmüştür. Devletin olumsuz mali şartları nedeniyle cami uzun süre onarılamamış; 1722/1723’te Matbah-ı Âmire Emîri Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından onarıma alınmıştır. Bu onarımda minarenin petek ve külah bölümü aslına uygun olmayacak biçimde basitçe yenilenmiş; kûfî yazılı çiniler özensiz ve yanlış yerleştirildiğinden yazı kısmen okunamaz hâle gelmiştir. Bu 47 metre yükseklikteki minarenin şerefesi altında çini üzerine kûfî yazıyla yazılmış kuşakta Allah’ın birliği ve yüceliğini öven ifadeler okunabiliyor: “Lâ ilâhe hüve’l-azîzü … küllemâ … Allâhümme illâ lehu innehû ilâhe illallahû Allâhu … lâ ismehû fillâh mâ li’l-küllemâ li – Allâhümme …”. Bundan sonra da 1814, 1837, 1870 ve son olarak 1995 yıllarında Ulu Cami onarımlar görmüştür.

Mimari Özellikler

Camii Kebir, İslâm cami geleneğine göre yapılmış, çok ayaklı bir ibadethane olup Anadolu’ya has cami tipolojisinin ilk örneklerindendir. Beş sahınlı yapıdan oluşan Camii Kebir, Arap mimarisinin aksine genişlemesine değil uzunlamasına inşa edilmiş; mihrap önünde geniş bir kubbeli alandan oluşmaktadır. Orijinal giriş kapıları mihrabın karşısındaki kuzey duvarından değil (kuzey kapısı sonradan açılmış), doğu ve batı duvarlarından açılarak bazilika etkisi yok edilmiştir. Caminin sütun üsluplarındaki farklılıklar, saray veya saray benzeri büyük birkaç yapıdan alınmış toplama malzeme kullanıldığını düşündürür. 1650 m² (33×50) alana sahip bu mabet, inşa edildiği devirde Kayseri’nin en geniş camisiydi. Birçok yenilenme geçiren caminin eski bir Bizans kilisesinden bozma olduğu iddiaları asılsızdır; camide kiliseye has özellikler bulunmamaktadır. Belki caminin yapıldığı alanda küçük bir kilise vardı. Süryani Mihael’in şu ifadesi mabedin cami olarak yapıldığını ortaya koyar: “Dânişmendli Melik Muhammed uzun zamandan beri harap olan Kayseri’yi imar etmeye başladı. (Eski, harap) mabetlerden getirttiği mermer taşlar ile binalar inşa etti. (Kendisi) daima orada oturuyordu.

Minare kaidesinin güneydoğu köşesine bitişik, günümüzde kullanılan harime açılan dördüncü kapı bulunur; buranın medrese ile irtibatı olduğu düşünülmektedir. 1956’ya kadar 3–4 ahşap basamakla inilen camiye günümüzde 13 taş basamakla inilmektedir. Kıble duvarının ortasında yer alan mihrap, daha önce Osmanlı dönemi Kütahya çinileri ve tabaklarıyla süslüyken 1837 onarımında bu Kütahya çinileri müzeye kaldırılmış; Gülük Camisi mihrabına benzetilerek beyaz mermerden, üstte dendanlarla taçlandırılan dikdörtgen şekilde yeniden yapılmıştır. Yani mihrap, Gülük Camii’nin çini mihrabının taşa işlenmiş bir kopyasıdır. Sonradan yapılmış bir mihrap kısa süre geçici olarak kullanılmış olup, 1837’de Kayseri Naibi Nuri Efendi tarafından camiye ilave edildiği anlaşılmaktadır. Mihrabın yapılış tarihi şu mısra ile belirtilmiştir: “Yaptı bu Mihrab’ı Nuri Efendi binazir (benzersiz).” Nuri Efendi aynı zamanda iyi bir hattat olup, bu mihrabın üzerine Nur sûresi 35. ayetin bir bölümünü büyük levha hâlinde kendi el yazısıyla yazmıştır: “nûrun alâ nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu” — “(Allah) nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna ulaştırır.” Minberi yaptıran kişi ve yapan ustası bilinmiyor. Taklit kündekârî tekniğinde yapılan kapı kanatlarının ortasında, altı köşeli yıldızlardan gelişen geometrik örgüler birer daire içinde yer alır.

Minber üzerindeki ayet ve ibareler:

  • “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm / ve kul el-hamdu lillâhi’l-lezî lem yettehiz veleden ve lem yekun lehu şerîkun fi’l-mülki ve lem yekun lehu veliyyun mine’z-zulli ve kebbirhu tekbîrâ” (İsrâ 111)
  • “Ve kefâ billâhi şehîdâ. Muhammedun Resûlullah” (Fetih 28–29)
  • “İnnemâ ya’muru mesâcidallâhi men âmene billâhi ve’l-yevmi’l-âhir ve ekâme’s-salâte ve âtâ’z-zekâte ve lem yahşa illâllâh fe asâ ulâike en yekûnû mine’l-muhtedîn” (Tevbe 18)
  • “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” (salavât)
  • “Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l-hayyu’l-kayyûm. Lâ te’huzuhû sinetün velâ nevm. Lehû … (devamı minberin solunda) … fi’s-semâvâti ve mâ fi’l-ard. Men zellezî yeşfe’u (‘indehû illâ bi-iznihî. Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bimâ şâe vesi’a …”
  • En altta celî hatla: “Mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî” (ayetin devamı yok) (Bakara 255)

Camideki kitabeler:

Kuzey Kapısı 1 (En eski kitâbe):
Fi eyyam el sultan el muazzam, Keyhüsrev bin Kılıçarslan azze nasruhe, Ammera Muzaffer ed-din Mahmud bin, Yağıbasan fi sene isneteyn ve sittemaye (H/602)

Kuzey Kapısı 2:
İdub bu cami-i tamir ol hayrın şer-efrazı
Halil Efendi ol Matbah Emini cûd-i dem sâzı
Niyazî hatif-i gaybı didi bâ elf tarihi
Ola makbul dergâh-ı ilâhi say-ı mümtazı
Sene 1135 (M/1723)

Kuzey Kapısı 3:
Emin-i sûr-u sultan dahî Matbah emini kim
Vücûhu hayra bezli mal idi âlemde mutâdı
Halil cümle-i âlem o zât pâki müstesnâ
Sezâdır gülşeni hayrın denilse serv-i âzâdı
Harâb iken tezelzülden bu mâbedgâh arş-âsâ
Behyin tamir ile kıldı mücedden köhne bünyâdı
Yıkılmıştı cidârı, sakfı, bâlâ tâk-ı zîbâsı
Yine resm-i kadîm üzre zuhûra geldi inşâdı
Bi nûr-i Kâbe-i ulyâ, bi ‘izz-i Mescid-i Aksâ
Ona göstermeye Mevlâ azâb-ı yevm-i mi’âdı
Yazılsun böyle bir tarih-i mevtâ beyti ma’mûre
Cami-i Kebir-i Halil’in Kâ‘be asâ oldu bünyâdı
Sene 1135 (M/1723)

Doğu Kapısı Deprem Kitâbesi:
Tarih el-zelzele — Sene 1126 (M/1714)

Batı Kapısı Kitâbesi:
“İnnemâ ya’muru mesâcidallâhi men âmene billâhi” (Tevbe 18)

Cami Kubbesi İçindeki Batı Tamir Kitâbesi:
Bahr-ı lûtfu meve edüb tamirine oldu sebeb.
Cami-i Kebiri ihya etdi Salih Paşa — 1230 (M/1815)

Cami Kubbesi İçindeki Doğu Tamir Kitâbesi:
Eyledi eshâb-ı hayrat bezl-i himmetle Ulu Cami’in tamirine mâl eylesün Allah kabul.
Fi’ili sâlih ile Necati hâ sözünü tut, tarihin kıl cemaatle namazla eyleye basit kabûl (1272 / 1856)

“Yedi Tuğla” Hikâyesi

Camii Kebir ile ilgili bir husus da, yapımında “yardım almama geleneği”dir. Melik Mehmet Gazi, caminin tamamen kendi hayrı olacağını söyleyerek ustalara kimseden yardım kabul edilmemesini emreder. Yaşlı bir kadın yedi tuğla getirip konulmasını istediğinde usta başı bunu reddeder. Daha sonra Sultan, kadının gönlünü alır ve tuğlalar caminin en güzel yerine yerleştirilir. Bu “yardım almama” geleneğinin 800 yıldır değişmeden sürdüğü anlatılır. Ulu Cami tamamen kesme taşlarla yapılmış olmasına rağmen içindeki farklı renk ve yapıdaki bu yedi tuğla, hikâyeye işaret eder.

✶ Medya