Sivri Kilise, Yeşilyurt
- Tür: Kilise ve Manastır
- Kültür: Bizans
- Yüzyıl: 10. yy, 20. yy
- Bölge: Türkiye, İç Anadolu Bölgesi, Niğde, Altunhisar
- Durum: Erişilebilir
Niğde, Altunhisar’a bağlı Yeşilyurt köyünde orijinal ismi, banisi ve kime ithaf edildiği bilinmeyen kilise, günümüze kadar hiç bir bilimsel yayında yer almamaktadır.
T. C. Kültür Bakanlığı, Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 30. 09. 1999 tarih ve 1110 sayılı kararı ile ‘Sivri Kilise’ adıyla tescil edilen yapı günümüzde bakımsızdır. Yerleşimin merkezinde bulunan kilisenin kuzeyinden geçen yolun kotu, yüksekliği nedeniyle yapının bu cephesinin kasnak hizasına kadar dolmasına neden olmuştur. Benzer şekilde, batı ve doğu cepheler de molozla doludur. Güney cephe ise, yapının güneyinden akan dereye kadar eğimle alçalmaktadır. Ancak yapının kuzey duvarında içten de herhangi bir açıklığın bulunmaması, kilisenin inşa tarihinde de kuzey cephe kotunun yüksek olduğunu düşündürmektedir.
Naos zemini günümüzde, atılan çöplerle doğuya doğru yaklaşık 45 derecelik açı ile alçalmaktadır. Naosun güney duvarında, yani güney haç kolu güney duvarında eksenin doğusundaki, bugünkü zeminden 0.40 m. yüksekteki lento olasılıkla kilisenin orijinal girişine aittir. Bu durumda, batı duvardaki açıklık naos üst seviyesindeki bir pencere, güney duvardaki dolan moloz içinde kalmış olan açıklık lento ve söveli dikdörtgen orijinal giriş olmalıdır. Haç kolunun üst seviyesindeki büyük boyutlu, yuvarlak kemerli iki pencere olasılıkla orijinal giriş yönünü vurguluyor olmalıdır. Haç kolları ile köşe odalarını bağlayan tüm açıklıklar yuvarlak kemerlidir. Kilisenin güneybatısında, dere yatağına bakan yamaçta yer alan, moloz dolu olduğu için bazılarının içine dahi girilemeyen kayaya oyma mekanlar kilisenin orijinal girişinin de bulunduğu güneyde kiliseyle bağlantılı olabilecek başka mekanların varlığına işaret ediyor olmalıdır. Ancak bu, kilise içi ve çevresinde yapılacak dikkatli temizlik ve sondaj çalışmalarıyla aydınlatılabilecek bir konudur.
Naosun hemen tüm duvarlarında görülen, ancak çok harap oldukları için konuları ve figürleri seçilemeyen duvar resmi kalıntıları kilisenin iç duvarlarının bir zamanlar resimlerle kaplı olduğunu kanıtlamaktadır. Dıştan beş cepheli apsisin doğu, kuzeydoğu ve güneydoğu cephelerinde yuvarlak kemerli dikdörtgen üç büyük boyutlu pencere bulunmaktadır. Kilise prensip olarak, orta Bizans döneminde ve sonrasında çokça uygulanan kapalı Yunan haçı planını yansıtmaktadır.
Doğu-batı doğrultusunda uzanan yapının apsis dahil uzunluğu yaklaşık 12. 00 m., kuzey ve güney haç kolları arasındaki mesafe duvardan duvara 7. 00 m.’dir. Kilise batıda, kareye yakın dikdörtgen planlı bir naos ve doğuda, içten merkezi içeride yarı yuvarlak planlı bir apsisten ibarettir. Doğu-batı doğrultunda kareye yakın dikdörtgen planlı naos, ortada dört dikdörtgen kesitli destek üzerine oturan pandantif geçişli kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağı dıştan sekizgendir. Bu bölümün dik eksenlerinde beşik tonoz örtülü haç kolları, çapraz eksenlerinde yine beşik tonoz örtülü köşe odaları bulunmaktadır. Bu özellikleriyle yapı, basit veya taşra tipi olarak adlandırılan kapalı Yunan haçı planlı yapı tanımına girmektedir. Ancak, bazı özellikleri oldukça dikkat çekicidir. Yukarıda da belirtildiği gibi, kubbeyi taşıyan destekler, bu plan tipinin erken ve gelişmemiş örneklerinde olduğu gibi payedir. Yapı boyutlarıyla orantılandığında 5.00 m.’ye varan ve oldukça büyük sayılabilecek kubbe ve kubbeyi taşıyan payeler oldukça kalındır. Payeler naosun büyük bir bölümünü kaplamaktadır. Doğu ve batı haç kolları yan haç kollarından neredeyse iki katı fazla derinliklere sahiptir. Sadece bu özellikleri bile kiliseyi gelişmiş kapalı Yunan haçı planlı yapılardan uzaklaştırmaktadır. Belki bu özelliklerinden dahi ilgi çekici olan bir diğer özellik köşe odalarını boyutları ve biçimleridir: Tümü doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülü olsalar da batı köşe odaları doğudakilerden daha büyüktür. Batıdakiler yaklaşık 0.5 x 01.00 m. boyutlarıyla birer işlev yerine getirmekten çok sembolik nitelik taşıyor gibidirler. Gerçekten de tek bir kişinin bile zor hareket edebileceği boyutlara sahip bu mekanların, ayin sırasında liturjik işlevlerini yerine getirebileceklerini düşünmek çok zordur.
Kiliseye günümüzde batı haç kolunu eksenindeki yuvarlak kemerli açıklıkla sağlanmaktadır. Ancak, yapı çevresinin ve içinin molozla dolu olduğu, ayrıca bu açıklıktan girilince naos zeminine inmek gerektiği düşünülürse bu açıklığın orijinalde bir kapı değil ama pencere olduğu anlaşılabilmektedir. Naosun doğusundaki yarı kubbe ile örtülü apsis alışılmışın dışında büyük boyutludur. Dıştan beş cepheli apsisin doğu, kuzeydoğu ve güneydoğu cephelerine açılan yuvarlak kemerli ve büyük boyutlu pencereler bulunmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, kilisenin ilginç mimari özelliklerinden biri de yapı buyutlarıyla orantılandığında geniş kubbe çapı ve yüksek kasnağıdır. Yerli halkın söylediğine göre kilise bir süre ‘okul’ bir süre de cami (mescid ?) olarak kullanılmıştır. Yapıda bugün okul olarak kullanıldığına dair bir belirti bulunmamaktadır. Ancak bazı izler kilisenin tümünün değilse bile örtü sisteminin farklı işlevlerde kullanıldığını kanıtlamaktadır: Kasnağın alt seviyesindeki silmenin bazı yerlerindeki hatıl oyukları kasnak ve kubbenin altında ahşap bir zemin oluşturulduğunu göstermektedir. Böylelikle yaklaşık 3.50 m. yükseklikteki kasnak dairesel planlı bir mekan olarak kullanılmış olmalıdır. Kubbe çapının 4.50 m.’ye yakın genişliği, küçük bir mecid için yeterli büyüklükte mekanı sağlamış olmalıdır: Böylece yaklaşık 4. 00 m. çapında, kubbeyle örtülü bir mescid elde edilmiş, kasnağın güney duvarına basit bir mihrap nişi açılmıştır. Nişin üzerinde, sıva üzerine kazırak Kelime-i Tevhid (La ilahe illallah Muhammede Resulullah) yazılmıştır.
Aynı zamanda içlerindeki seramik küpler görülebilen pandantiflere Arapça, Allah ve Muhammed yazıları işlenmiştir. Mescidin girişi ise kasnağın batıdaki yuvarlak kemerli pencerenin dikdörtgene dönüştürülen kapısı aracılığıyla sağlanmış gibi görünmektedir. Özetle, kilise Osmanlı döneminde terkedilmiş ve sadece kasnak bölümü, altta ahşap bir zemin oluşturularak ibadet amaçlı kullanılmıştır; olasılıkla halkın söylediği ‘okul’ ise az sayıda talebeyi içine alabilecek bir Kuran kursunu tarif etmektedir. Bu değişimin hangi tarihte olduğu bilinmese de, yapıya bugünkü girişi sağlayan batıdaki açıklığın kuzeyindeki bir taş üzerine, özensiz bir biçimde kazınan 1185 H./1771-72 M. tarihi, 18. yüzyılda mescid olarak veya İslami amaçalarla kullanıldığını göstermekredir. Kasnağın güneybatı cephesinde yapı taşı olarak kullanılan bir İslam mezar taşı, bu değişim sırasında kilisenin kasnağının bir onarımdan geçirildiğini kanıtlamaktadır.
Yapının içini tonoz başlangıcı seviyesinde basit profilli bir silme dolanmaktadır. Duvar resimleri kalıntılarının yanısıra, kilise içi ve özellikle doğu cephesindeki mimari plastik bezeme hep yapıya verilen önemi hem de tarihlendirilebilmesine ilişkin bazı ipularını vermektedir. Apsis ante duvarlarında, kemerleri üzengi talarında taşın üzerine kabartma tekniği İle yapılmış bitkisel/geometrik bezmelerden, güneydekinin üzerinde hala boya izleri görülebilmektedir. Ancak yapıdaki diğer mimari plastik bezeme, apsis pencereleri cepheleri ile kasnağın saçak hattında görülen , Antik dönemde çokça görülen diş kabartmaları ve konsollardır. Kilisenin naosunun kuzeydoğu köşesi, batı ve güney cepheleri yaklaşık 3.00 m. yüksekliğe kadar olan bölümleri kayaya oyma temeller üzerine oturmaktadır. Kilisenin inşasında düzgün kesilmiş sarı taş özellikle cephelerde kullanılmıştır. Yapı içte, büyük boyutlu kesme taş ve moloz taşla örülmüştür.*
*Kaynak: M.Sacit Pekak, KAPPADOKİA’DA BİZANS DÖNEMİNE AİT HAÇ PLANLI İKİ KİLİSE (2008-Sanat Tarihi Dergisi)






