Konya İç Kale, Alâeddin Tepesi olarak bilinen höyük üzerinde yer almaktadır. Höyüğün yapısına uyum sağlayan ve güneybatı ile güneydoğuda genişleyen oval plana sahip iç kale, doğudan batıya 330, kuzeyden güneye 450 metre uzunluğunda olup yaklaşık 94.200 m²’lik bir alan kaplamaktadır. 1941’de R. O. Arık tarafından Alâeddin Tepesi’nde yürütülen kazılarda iç kalenin çevresinde muhtemelen farklı dönemlere ait iki sıra sur kalıntısı bulunmuş, bu bulgular kalenin tarihinin MÖ 2000’lere kadar indiğini göstermiştir. Ayrıca MÖ IX-VIII. yüzyıllarda da yerleşimlerin varlığına rastlanmış; Frig, Helenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerine ait katmanlar ortaya çıkarılmıştır.

Türkiye Selçukluları zamanında I. Mesut’un Bizans saldırılarına karşı tamir ettirdiği surlar, II. Kılıçarslan dönemindeki eklemelerle son şeklini almıştır. Emir Siraceddin Ahmet tarafından yaptırılan burca ait 600/1203-04 tarihli kitabe günümüzde Konya Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nde bulunmaktadır. 1190’daki Haçlı kuşatmasında iç kalenin alınamaması, surların sağlamlığını kanıtlamaktadır. Alâeddin Keykubat da 1221’de iç kaleyi dış kale ile birlikte güçlendirmiştir. İç kale, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde de işlevini büyük ölçüde sürdürmüştür. 1835’te Konya’yı gezen Charles Texier, hem iç hem de dış kalenin ayakta olduğunu aktarır. Ancak zamanla iç kale daha önce yıkılarak yok olmuş, 19. yüzyıldan itibaren sur taşları yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Osmanlı arşivlerinde iç kale ve saray taşlarının Alâeddin Camii’nde kullanıldığına dair belgeler mevcuttur. 1896’da surlar büyük ölçüde yıkılmış, İ. H. Konyalı da çocukluk anılarında muntazam kesme taşlarla yapılmış duvarlardan ve hendeğin varlığından bahsetmiştir.

Osmanlı vilayet memurlarından Hakkı Bey’in çizdiği, G. Krecker’in kopyaladığı ve F. Sarre’nin 1896’da yayımladığı planda iç kalenin çift sıra surla çevrili olduğu görülmektedir. Y. Küçükdağ da Alâeddin Tepesi’nin çift sıra sur ve iç-dış hendeklerle çevrili olduğunu belirtmiş, bu verilerden seyyar köprülerle geçilen kaleye dair bilgiler teyit edilmiştir. Dört yönde kapısı bulunması gereken iç kaleden bugün yalnızca kuzeydeki Sultan Kapısı ve doğudaki Akıncı Kapısı bilinmektedir. İçeride Selçuklu sarayı, müştemilat, bahçeler, meydan, Cuma Camii, Alâeddin Köşkü, darphane, mescit ve medrese gibi yapılar yer almaktaydı. Bu yapı topluluğu, kalenin hem sultanların ikametgâhı hem de şehrin yönetim ve askerî merkezi olduğunu göstermektedir. Cumhuriyet döneminde ise iç kaleyi çevreleyen evler kaldırılmıştır.

Tepeyi kuşatan surların burçlarından birinin üzerine inşa edilen köşk, sur mimarisi hakkında fikir verir. Sultan Kapısı’nın köşkün yanında ve Karatay Medresesi ile aynı yolu paylaştığı, dikdörtgen planlı ve sivri kemerli olduğu, üzerinde aslan ve çift başlı kartal kabartmaları bulunduğu bilinmektedir. Aslan figürü Selçuklular’da güç ve koruyuculuğu simgelerken, kartal Orta Asya inançlarına göre kutsal ve koruyucu bir ruh kabul edilmiştir. Bu nedenle kale kapılarında tılsım olarak kullanılmıştır.

2010’da Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan arkeojeofizik çalışmaları, köşkten Karatay Medresesi yönüne doğru sur izlerini ortaya koymuştur. Jeoradar taramalarında 2 m derinlikte uzanan duvar kalıntıları ve farklı boyutlardaki burçlar tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, iç kalenin tek veya çift sıra surla çevrili olup olmadığının ancak yapılacak bilimsel kazılarla kesinleşeceğini göstermektedir.

✶ Medya