Ahmet Ertegün, babası, annesi ve ağabeyi gibi Özbekler Tekkesi’ndeki aile kabristanına defnedildi. Ahmet Ertegün’ün 1944 yılında Amerika’da hayatını kaybeden babası Minür Ertegün’ün cenazesi de 2 yıl sonra Missouri Zırrhlısı ile İstanbul’a getirilerek Özbekler Tekkesi’ndeki kabristanda toprağa verilmişti.

Özbekler Tekkesi Mezarlığı’nda birkaç komşu dışında Ertegün Ailesi’nden 200 kişi yatıyor. Özbekler Tekkesi, Üsküdar’da Hacı Hesna Hatun Mahallesi, Servili Köşk Sokağı üzerinde bulunuyor. Tekke 1752-1753 yılında Maraş Valisi Abdullah Paşa tarafından Orta Asya’dan İstanbul’a gelen Nakşibendî tarikatına mensup dervişler için kuruldu. Hacca giden Özbekler, önce İstanbul’a gelir, halife – padişaha saygılarını iletip hac için – simgesel – izin alırlardı.

www.internethaber.com

Aslen Sudanlı olan Musa, 1880 yılında Girit’te, bir Türk mahallesinde dünyaya gelir. Kahire’de yaşayıp Osmanlı’ya sadakatle bağlı olan dedesi, küçük yaşlarda Musa’yı yanına alır ve onu dinine bağlı bir mümin, devletine bağlı bir nefer olarak yetiştirir. 1911 yılında İtalyanların Libya’yı işgali sırasında gönüllü Osmanlı askeri olarak Libya’ya gidip Şeyh Senusi’nin direnişine katılır.

Nermin TAYLAN

Trablusgarp Osmanlı’nın dört bir yanından gelen gönüllü askerlerin muhteşem direnişine sahne olurken Zenci Musa da burada büyük yararlılıklar sağlar. Cephede Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Kuşçubaşı Eşref Bey’le tanışır. Uzunca boylu, iri cüsseli ve cesur olan Zenci Musa, Eşref Bey’in dikkatini çeker. Sonraki yıllarda “Kuşçubaşı Eşref’in emir eri olma şerefine nail olduğum andan itibaren Çerkez Komutanımı babam bildim.” diye bahsedeceği Kuşçubaşı Eşref’in emir eri olur. 1912 yılında Balkan Harbi çıkınca maiyetine girdiği komutanıyla birlikte cepheye gider. Batı Trakya Cumhuriyeti’nin kurulduğu, Edirne’nin geri alındığı cephede komutanının âdeta gölgesi olur. Canhıraş çarpışır, devleti için mücadele eder.

Balkan Savaşları henüz bitmişti lakin 1914 yılında tüm dünya milletlerini etkileyecek olan I. Dünya Harbi patlak veriyordu. Osmanlı Devleti istemese de 4 yıl sürecek uzun bir savaşın içerisinde buldu kendini. Yorgun, bitkin ve büyük kayıpları olsa da Osmanlı, Çanakkale, Kafkasya, Filistin, Kanal ve Hicaz cephelerinde işgal devletlerine karşı var gücüyle savaşıyordu. Çanakkale’de korkusuzca savaşanlar arasında Zenci Musa da vardı. Çanakkale Savaşı bitmiş, zafer kazanılmıştı ancak vatan için görev devam ediyordu.

I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Genel Kurmay Başkanı Enver Paşa bir gece yarısı Teşkilat-ı Mahsusa’nın son lideri Kuşçubaşı Eşref’i evinde ziyaret eder. Mezkûr cepheler ile verilen görevlerde vazifesini büyük bir başarıyla ifa eden ve bir Osmanlı gizmeni (ajan) olarak hemen her şeyden haberdar olması münasebetiyle kendisine, kuşların dilini biliyor ki her durumdan haber alıyor düşünceleriyle “Kuşların Şeyhi” lakabı takılan Kuşçubaşı Eşref Bey’e, “İngilizler Kuzey Arabistan’ı ele geçirdiler. Oradan da yavaş yavaş yukarıya doğru ilerleyip Filistin topraklarına sızıyorlar. Biz bunları yukarıdan püskürtmeye çalışıyoruz fakat İngilizleri güneyden de vurmadıkça savaşı kontrol altına alamayız. Güneyde bulunan kolordumuzda yeteri kadar askerimiz mevcut değil lakin bizim gibi düşünen, bizim gibi hisseden, bizim gibi vatan sevdalısı olan Yemenliler var. Oralarda olan askerlerimize ve Yemenlilere yardım etmemiz gerekiyor ki bir an evvel toparlanıp;  hem isyan eden Şerif Hüseyin birliklerini dağıtsın hem de İngilizleri geri püskürtmeyi başarsın. Onların derlenip toparlanması için gereken parayı gönderecek olan da yine biziz. 300 bin altın hazır. Para buradan, İstanbul’dan gidecek.” der Enver Paşa. Eşref Bey bir an şaşırır. Enver Paşa’nın gözlerinin içine bakarak, “Nasıl gidebilir ki bu altınlar Yemen’e? Yemen’le İstanbul arasındaki Orta Doğu işgal altında. Medine’de Fahrettin Paşa canhıraş direniyor, nasıl gidebilir, kim götürebilir bu parayı Yemen’e?”

“Bu parayı sen götürebilirsin Kuşçubaşı Eşref.”

www.diyanethaber.com

✶ Medya