Eflâtun Mescidi ve Konya Saat Kulesi
Aziz Amphilochius Kilisesi olarak da bilinir.
- Tür: Cami, Kilise, Mescit, Saat Kulesi
- Tema: Camiye Çevrilen Kiliseler, Kaybolan Kültür Varlıkları
- Kültür: Anadolu Selçuklu, Bizans, Osmanlı, Selçuklu
- Yüzyıl: 10. yy, 11. yy, 19. yy, 9. yy
- Bölge: Türkiye, İç Anadolu Bölgesi, Konya, Karatay
- Durum: Kayıp
Konya’nın ortasında, Alâeddin Tepesi olarak adlandırılan höyüğün üzerinde yer alan bu yapı, tarih boyunca farklı dönemlerde çeşitli adlarla anılmıştır. Bizans döneminde Aziz Amfilokios Kilisesi olarak inşa edilmiş, daha sonraki yüzyıllarda Eflâtun Rasathânesi, Eflâtun Mescidi ve nihayet Saat Kulesi (Saathâne) adlarını almıştır.
Yapıdan söz eden en eski kaynak, 13. yüzyılın başlarında yaşamış olan Ebü’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir el-Herevî’dir (ö. 611/1214-15). Herevî, çağının önemli ziyaret yerlerini tanıttığı Kitâbü’z-Ziyârât adlı eserinde, “Konya şehrinde büyük caminin yanındaki kilisede hikmet sahibi Eflatun’un mezarı vardır” diyerek bu yapıyı anmıştır. Burada sözü edilen Eflatun, büyük ihtimalle İlkçağ filozofu Platon’dur. Aynı bilgiyi Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân adlı eserinde kaynak göstererek tekrar eder. Böylece bu eski Bizans kilisesiyle Platon’un mezarı arasında bir ilişki kuran rivayetlerin daha Selçuklu döneminde bile halk arasında yaygın olduğu anlaşılmaktadır.
1465–1466 yıllarında Kudüs’e giden Rus hacı Vasilij, dönüşte Konya’ya uğramış ve bu kiliseyi görmüştür. Seyahatnamesinde, Türklerin burayı Eflatun’a (Platon’a), Hristiyanların ise Amphilotheos’a (doğrusu Amphilokios) atfettiklerini yazar. Ayrıca “Mezar büyük kapı ile sunağa göre kuzeydeki kapı arasında bulunmakta ve oradan kutsal yağ sızmaktadır” diye belirtir. Bu tanım, kilisede gömülü kişinin tanınmış hristiyan din adamı Aziz Amfilokios (ö. yaklaşık 401) olduğunu gösterir.
Türklerin bu kiliseye neden “Eflatun” adını verdikleri konusunda çeşitli görüşler öne sürülmüştür. İngiliz araştırmacı F. W. Hasluck, bu ismin “Amphilokios” adının halk ağzında bozulmuş şekli olabileceğini söyler. Başka bir görüşe göre ise yapı, Ankaralı Aziz Platon’a ithaf edilmiş olabilir. Ancak bu iki varsayımı destekleyecek doğrudan bir kanıt bulunmamaktadır.
Öte yandan, Orta Anadolu halk kültüründe “Eflatun” adı, yer altı sularını yöneten, gölleri kurutup yeniden meydana getiren yarı efsanevî bir bilge veya mühendis figürünü temsil eder. Kâtib Çelebi, Cihannümâ’sında bu inanca yer vererek, “Vilâyet ahalisi der ki, Konya sahrası bir zamanlar derya imiş, Eflatun tedbir edip bir yol ile onu yok etmiştir” der. Bu yüzden Konya ve çevresinde Eflâtun Pınarı (Beyşehir yakınlarında) ve Deyr-i Eflâtun (Sille civarında) gibi yer adları da mevcuttur. Bu halk anlatısı, Eflatun adının yalnızca filozof Platon’la değil, aynı zamanda doğa kuvvetlerini temsil eden bir kültürel simgeyle de ilişkilendirildiğini gösterir.
Selçuklu döneminde yapının “Eflatun Rasathânesi” olarak kullanıldığı veya saraydaki Hristiyan kökenli kadınların ibadetine tahsis edildiği yönündeki söylentilerin hiçbir tarihî dayanağı yoktur. 16. yüzyıl sonlarında yaşamış olan Mehmed b. Ömer el-Âşıkī, 1005–1006 (1596–1597) yıllarında yazdığı eserinde, “Buranın kalesinde Eflatun’un kabri vardır” diyerek bu inancın hâlâ yaşadığını kaydeder.
Osmanlı döneminin başlarında yapı Eflâtun Mescidi adıyla camiye çevrilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan Karaman Eyaleti Defteri’nde, 881 yılı Ramazanında (Aralık 1476) “Eflâtun Mescidi vakfı” olarak iki dönüm arazi ve üç dönüm bağ kaydedilmiştir. Bu kayıt, yapının cami olarak kullanıldığını ve iç kalede teşekkül eden mahallenin hizmetine tahsis edildiğini gösterir.
İbrahim Hakkı Konyalı’nın tespitine göre, 992 (1584) tarihli tahrir defterinde burası “Vakf-ı Mescid-i Eflatun der İçkale ber-mûcib-i defter-i atîk” şeklinde kaydedilmiştir. Başbakanlık Arşivi Karaman Defteri (nr. 387)’nde mescidin evkafı olarak Kızılkurt Çiftliği, dört dönüm bağ ve tarla ile Girvat Köyü’nde bir çiftlik gösterilir. Konyalı ayrıca Şevval 1201 (1787) tarihli bir hükümde, Kızılkurt Çiftliği ve Kocaç Köyü gelirlerinin Eflatun Mescidi mütevellileri Seyyid Mehmed ve Seyyid Mustafa’ya tahsis edildiğini, Konya Vakıflar Müdürlüğü’ndeki 1229 (1814) tarihli bir kayıtta ise vakıf gelirlerinden bir kısmının Seyyid Abdurrahman’a verildiğini aktarır. Bu kayıtlar, Eflatun Mescidi’nin 19. yüzyıl başlarına kadar ibadete açık olduğunu göstermektedir.
W. Ramsay’e göre, 19. yüzyıl ortalarında Konya Rumları arasında bu mescidde namaz kılanların öleceğine dair bir söylenti yayılmıştı. Zamanla şehrin bu bölgesi boşalmış, hatta yakındaki Alâeddin Camii bile cemaatini kaybetmişti. Bu duruma bağlı olarak, yapı harap hâle gelmişti.
1872 (H. 1289) yılında Konya Valisi Burdurlu Ahmed Tevfik Paşa, Eflatun Mescidi’ni yeniden işlevlendirmek için kubbesi üzerine dört köşe ahşap bir oda ve onun da üzerine ahşap bir saat kulesi yaptırdı. Kuleye dört cepheden saat kadranları yerleştirildi, içeriye bir çalar saat mekanizması kondu. Böylece yapı yeni bir kimlik kazanarak Saathâne (Saat Kulesi) adını aldı.
Binanın dış cephesine Sultan Abdülaziz’in tuğrası ve vilayet mektupçusu Hâlet Bey tarafından yazılmış on beyitlik bir tarih kitabesi yerleştirilmiştir:
Eflâtun Mescidi / Saat Kulesi Kitabesi (1872 / H. 1289)
Şehin Şah-ı cihan Abdülaziz Han ahd-i adlinde
Döner hep mihver-i bâlâda çarh-ı azam-ı devlet
Dönüp tam saate gitmektedir doğru mesalih hep
Ayar-ı adl ü temkini vereli mülke temsiyyet
Bu bâlâ kulede ser çekti işte evc-i âlâya
Bulunca sâye-i lutfunda tâc-ı cevher-i ziynet
Ede müzdâd ömrün her dakîka ol şehin Mevlâ
Tanin-endâz-ı dehr oldukça bang-i sa‘at-i kudret
Bu bünyâd-ı behînin tecdîdine Hâlet dedim târîh:
Resetgâh-ı Felâtunken yapıldı kule-i sâat (1289)
Bu beyitler, yapının daha önce halk arasında “Eflatun Rasathânesi” olarak bilindiğini ve 1872’de saat kulesine dönüştürüldüğünü belgelemektedir.
Saat kulesi eklendikten sonra binanın pencereleri örülerek iç mekân ambar olarak kullanılmıştır. İbrahim Hakkı Konyalı, çocukluk yıllarında buranın gaz deposu olduğunu belirtir; B. Pace ise binanın cephanelik hâline geldiği için içine giremediğini yazar. I. Dünya Savaşı sırasında, Vali Muammer Bey döneminde, kulenin üst kısmındaki ahşap oda ve saat mekanizması sökülmüş, kubbe yeniden kiremitle kaplanmıştır. Ancak 1921 yılında göçme tehlikesi gösterdiği sebebiyle Konya Belediyesi’nce yıktırılmıştır
Bugün Eflatun Mescidi’nden geriye yalnızca Gertrude Bell’in 1907 tarihli fotoğrafları, bazı gravürler ve Osmanlı arşiv kayıtları kalmıştır. Fotoğraflara göre yapı, Orta Bizans dönemine (842–1204) ait olup plan bakımından İç Anadolu’daki diğer Bizans kiliseleriyle benzerlik göstermekteydi. Türk döneminde yapılan değişikliklerle birlikte dış cephesi, masif gövde üzerinde iki sıra kör kemer ve pencerelerle hareketlendirilmiş, yüksek kasnaklı bir kubbe görünümü kazanmıştı. Mihrap, güney duvarında sonradan açılmış sivri kemerli bir nişin içinde yer almaktaydı.