Kaptan Paşa Camii, Üsküdar
- Tür: Cami
- Kültür: Osmanlı
- Yüzyıl: 18. yy
- Bölge: Türkiye, Marmara Bölgesi, İstanbul, Üsküdar, Aziz Mahmut Hüdayi
- Durum: Erişilebilir
Kaptan Paşa Sokağı ile Aziz Mahmut Efendi Sokağı arasında ve set üzerindedir. Üsküdar ve Boğaziçi’ne bakan hakim bir durumu vardır. Her iki sokağa açılan avlu kapıları bulunmaktadır.
Aziz Mahmud Efendi Sokağı’na açılan kapısının sol tarafında Şehzade Seyfeddin adına yaptırılmış 1141 (1728-29) tarihli klâsik bir çeşme vardır. İki taraflı, taş bir merdivenden üst avluya çıkılmaktadır. Tam karşıda, Kaptan Paşa Sokağı’na açılan harpuştalı kesme taş avlu kapısı bulunmaktadır. Bu iki kapıda kitâbe yoktur. Sağ tarafta, tek katlı ahşap meşruta binası ve onun yanında abdest muslukları mahalli yer almıştır. Sol tarafta ise, Kaptan Paşa Camii vardır.
Mabedin önünde, bugün ahşap olan son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun sol tarafı, kesme taş duvarlı olup, klâsik demir parmaklıklı iki penceresi vardır.
Planı kare şeklinde olan cami tek kubbelidir. Muntazam olmayan kefeki taşından yapılmış olup alt üst pencerelerden ışık alır. Üst pencerelerine camları renkli alçı şebekeler yerleştirilmiştir. Alt pencereler klâsik demir parmaklıklı ve mermer sövelidir. Kapakları ahşaptır.
Eteğinde 16 penceresi bulunan ve üzeri kurşun kaplı kubbe, sekiz yüzlü bir kasnağa oturtulmuştur. Bu kasnak, mabedin dört köşesinden yarım kubbelerle desteklenmiştir. Kıble tara fında cami duvarına oturtulan kubbe kasnağı, kapı yönünde iki mermer sütuna bindirilmiştir.
Mermer minberi zarif ve güzeldir. Yan korkulukları şebekelidir. Vaiz kürsüsü ahşap, mihrabı ise alçı istalaktitlidir.
Camiin içi, çiniler ve kalem işleri ile bezenmiştir. Çiniler, Edirnekapı civarındaki Tekfur Sarayı’nda yapılmıştır. Yanmadan evvel tamamen çini kaplı olduğu anlaşılan mabedin, bugün yalnız alt pencerelerinin üst hizasına kadar çini döşelidir. Bunlar, XVIII. yüzyıl çinilerinin en güzel örnekleridir. Fakat pek çoğu kaybolmuştur. Bugün yalnız alt bölmede çini görülmektedir.
Sağ taraftaki minaresi tamamen kesme taştan yapılmış olup tek şerefelidir.
Kaptan Paşa Camii’nin yerinde, 905 (14991500) tarihinde vefat eden, Hamza Fakih namında bir zatın, yaptırmış olduğu mescit bulunuyordu. Zamanla harap olan mabedin, ahşap veya kârgir olduğu malum değildir. Hamza Fakih’in yuvarlak ve devrinden kalma şâhidesi, camiin kıble tarafında ve bir hâcet penceresinin önündedir. Üzerinde dört satır halinde;
“Sâhibu’l-hayrat / merhum Hamza Fakih / hazretlerinin Rûh-ı / şerifine el-Fatiha.”
yazılıdır. Vefat tarihi yoktur.
Mescit, yapılışından takriben 240 sene sonra, 1140 (1727-28) tarihinde, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın damadı Kaptan-ı Deryâ Kaymak Mustafa Paşa tarafından şimdiki şekliyle yeniden yaptırılmıştır. Fakat bunu belirten kitâbe, bugün mevcut değildir.
Mabet, 1308 (1890) yılında yanmış ve aynı tarihde, Helvacı kızı Şerife Nefise Hanım tarafından tamirine başlanmış ve bir sene sonra bitirilmiştir. Bunu belirten dört satır halinde, onaltı mısralı tarih kitâbesi, camiin mermer kemerli cümle kapısı üzerindedir ki, şudur:
Bu vâlâ mâbedin bâni-i evvel-i sâhibu’l-hayrât
Olub Hamza Fakih kutb-u zaman ol zat-ı bî-hemtâ
Velâkin sonra Kaymak Mustafa Paşa-yı deryâ-cûd
Gelüb tarz-ı behin üzre mükemmel itdi ihyâ
Harik-i hânümân-süz afet-i nâgâh zuhûrundan
Dil-i âşık gibi yanub harab olmuşdu va-hayfâ
Akabinde Cenab-ı zü’l-Celâl, imar ü termîmin
Nefîse Hanım’ın kıldı zamîr-i pâkine ilk
Kemâl-i şefkatinden s’ayü himmet eyledi derhal
Hulûs-i kalb ile tamir edüb çün Cennetü’l-me’vâ
Hüda nâ’il ide her birini ecr ü mesrubata
Bi-hakk-ı beyt-i ma’mûr ü bi-nur-i Kâbetü’l-ulyâ
Mübarek bed’ine bir tam ve ikmale güher birle
Bu vechile iki tarih Re’fet eyledi imlâ
Hüdavend-i ebed dergâh-ı pâkinde kıla makbûl 1308
Rıza-yı Bârî çün yapdı Şerîfe Cami-i zîba 1309
Kitâbe, Şair İbrahim Re’fet Efendi tarafından hazırlanmıştır. Kendisi Diyarbakır’da doğmuş ve tahsilini tamamladıktan sonra Halep Valisi Seyri Ali Paşa’nın oğlu Hamdi Paşa ile İstanbul’a gelmiş ve Paşa’nın Üsküdar’daki konağında hocalık ettiği sırada Atik Valide Sultan Medresesi’nde, müderris Ankaralı Kara Hüseyin Hamid Efendi’den 1864 de tahsilini ikmal etmiştir. Bu medresede hocalık yapmış ve 14 Cemaziyelâhir 1321 (7 Eylül 1903) tarihinde vefat ederek Karacaahmet Mezarlığı’na gömülmüştür.
Camiin üçüncü bânisi olan Şerife Nefise Hanım’ın kabri, mabedin sağ tarafındaki hazîrede, cami avlusuna bakan kısımdadır. Etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmiştir. Mezar taşında;
Kapudan Paşa / Cami-i şerifinin bâniye-i sâlisesi merhûme ve mağfürünleha Şerife Nefise Hanım’ın ruhi-çün el-Fatiha 1309 (1891-92)
diye yazılıdır.
Mabet, 1306 yazında (1890), büyük Sultantepe Yangınında yanmıştır. Burada başlayan yangın, rüzgârın tesiri ile Üsküdar’ın yarısını yakmıştır. Bu felâketten Bülbülderesi, Paşalimanı ve sırtları ve Kaptanpaşa Mahallesi büyük zarar görmüştür.
Camiin ikinci bânisi olan Kaymak Mustafa Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın torunudur. İkinci Mirahur ve 1717’de Kapıcılar Kethüdası oldu. 1718’de vezaret rütbesi ile Nişancı ve İstanbul Kaymakamı olmuş ve 11 Eylül 1721’de Kaptan-ı Derya mesnedine getirilmiştir. Bu görevde, Patrona Halil İsyanı’na kadar kalmıştır. 30 Eylül 1730 tarihinde azlolunmuş ve 1 Ekim 1730 pazar günü de idam edilmiştir. Kabri İstanbul’da, Çarşıkapı’da (Sedefçiler veya Parmakkapı) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi hazîresinde bulunmaktadır.
Kendisi, Sadrazam Kara İbrahim Paşa’nın oğludur. İbrahim Paşa ise, Merzifonlu’nun damadıdır. Kaymak Mustafa Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kızından olma torunudur.
Nevşehirli İbrahim Paşa sayesinde bir çok mevkilere ve nişancılıktan birdenbire büyük selâhiyetlerle kaptan-ı deryalığa atanmasından dolayı ‘Atlamacı’ sıfatıyla anılmasına vesile olmuştur.
Kaymak Mustafa Paşa’nın Çubuklu’da lebiderya büyük bir yalısı vardı. 1721-22 senelerinde, Çubuklu’da Havuzbaşı denilen mahalde inşa edilen havuz ve çeşme, Mustafa Paşa’nın sayfiyesi civarını süslemesi için yapılmıştı.
28 Eylül 1730’da meydana gelen meşhur Patrona Halil İsyanı’nı da bu yalıda bulunduğu sı rada öğrendi. Mustafa Paşa ile Aziz Mahmud Hüdâyî camii avlu kapısının sağındaki çeşmeyi yaptırmış olan Kethüda Mehmet Paşa yakalanarak Bostancılar Hapishanesi’ne konulmuş idi. Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa ise, Silâhtar Ağa Dairesi’ne hapsedilmiş bulunuyordu. Şeyhülislâm Abdullah Efendi, Bozcaada’ya sürgün edilince yerine, Mirzazâde Şeyh Mehmet Efendi (Sultantepe’de bir camii vardır) getirildi. Şeyh Mehmet Efendi de üçünün idamına fetva verdi.
Bu karar üzerine, bu üç vezir yerlerinden alınarak, bugün müze girişi olan, Topkapı Sarayı’nın Orta Kapı’sındaki, Kapı Aralığı’na getirilmişlerdi. Kaymak Mustafa Paşa, bu hükmü büyük bir soğukkanlılıkla karşılamış, namazını kılmış, duasını yapmış ve bilâhare kendisini cellâtlara teslim etmişti.
1 Ekim 1730 sabahının erken saatlerinde, her bir vezirin naaşları birer öküz arabasına konularak, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan asilere gönderilmişti. Zorbalar, her üç vezirin naaşlarına türlü türlü hakaretler yapmışlar ve sürükleyerek Et Meydanı’na götürmüşlerdi. Sonradan, Kaymak Mustafa Paşa’nın cesedini getirip Horhor Çeşmesi (bu çeşme, bugün de mevcuttur) önüne astılar. Annesinin ağlama ve yalvarmaları üzerine ve beş kese akçe karşılığında, Mustafa Paşa’nın tanınmaz hale gelen naaşını, kendisine teslim etmişlerdi.
Kaymak Mustafa Paşa’nın bu camiinden başka, camiin yan tarafında ve Kaptan Paşa Sokağı ile Kaptan Paşa Camii Sokağı’nın birleştiği köşede 1142 (1729-30) tarihli bir çeşmesi ile Çarşıkapı’daki Kara Mustafa Paşa Medresesi yakınında bir çeşmesi daha vardır. Ayrıca, Kuleli Askeri Lisesi karşısında da bir cami yaptırmıştır. Her iki mabet de, Lâle Devri baş mimarı Kayserili Mehmet Ağa’nın eseridir.
Kaymak Mustafa Paşa, Çanakkale dışında, Bababurnu mevkiinde, Hızrü’l-bahr Kalası’nda cami, hamam, dükkânlar ve evler yaptırmıştır. Çengelköy’de sahilhanesi, Vefa Meydanı’nda da kışlık sarayı vardır.
* Kaynak: Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Sayfa 223









✶ İlişkili Yerler