Salacak semtinde ve Salacak İskelesi Arka Sokağı üzerindedir. Üsküdar’da ilk inşa olunan mabet budur. Üsküdar ve havalisi, İstanbul’dan 101 sene evvel, yani 1352 de ilk defa, feth edilmişse de 1402 Ankara Meydan Muharebesi ile elden çıkmıştır. İstanbul’un 1453 tarihindeki fethine kadar Üsküdar’da hiç bir mabet yapılmamıştır.

Hadîka yazarı bu cami hakkında şu bilgiyi vermektedir:

“Bânisi Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Han-ı Gazi’dir. Minberini Hekimbaşızâde Ali Paşa ilk sadaretinde koymuştur. Mahallesi vardır.”

Üsküdar’da ilk kurulan mahalle burasıdır.

‘Sala’nın köy, Salacak’ın ise köycük anlamına geldiği ileri sürülür. Bu mevkide yapılan, mescidin ve çeşmenin Akşemseddin adına inşa edildiği ve fetihten sonra da ilk hutbenin ve ilk cuma namazının burada kılındığı rivayet olunur.

İlk hutbeyi okutan zatın ismi İbrahim’dir. Kabri, İnadiye Tekkesi’nde Yediemirler diye bilinen türbededir.

İstanbul 29 Mayıs 1453’de feth edildiğine göre, ahşap olduğu sanılan mabet, muhasara sırasında yapılmış olmalıdır.

Sadrazam Ali Paşa, 12 Mart 1732’de sadaret mevkiine geldiğine göre, minberi de bu sıralarda koyarak mescidi cami haline getirmiştir. Bu durumda mescit, yapılışından 280 sene sonra cami haline gelmiş demektir.

Kısa bir müddet sonra cami harap olduğundan 1166 (1753) tarihinde Sultan I. Mahmut (1730-1754) tarafından yeniden yapılmıştır. Bunu belirten kitâbe, cami duvarında asılı iken Vakıflar Müdürlüğü’nce alınan bir karar gereğince eski levhalarla beraber camiin minberi altına kaldırılmıştır. Şair Said tarafından hazırlanan kitabe şöyledir:

Câmi-i latîf ü atâya Kâ’be-i âmâl-i halk
Hadim-i Batha vü Yesrib şan-ı din Mahmud Han
Heft iklimi müberrat ile ma’mûr eyledi
Eyledi taht-ı devlet mukaddemiyle kesb-i şân

Üsküdar’ı nice hayrât ile âbâd eyleyüb
Oldı her bir kûşe şimdi anın reşk-cenân
Kalb-i âşık gibi kalmışdı fakat bu câ harâb
İtmemişdi itibar hiç bir şeh sâmî mekân
Yani kim Ebu’l-Feth-i Gazi Han-ı Mehmed Hazret’in
Evvelîn hayrı iken bu câmi-i arş-âsitân
İnhidâma meyl idüb her cânib-i ma’mûresi
Az kalmışdı ki bamı bûme ola âşiyân
Sem’-i âlî-şâna bu madde lahık olıcak
Oldu umranına sadır hükm-i zîşânı o an
Yapdılar emr-i hümâyun üzre muhkem cedîd
Rûh-ı pâk-ı ceddini şâd itdi Sultan-ı cihân
Ma’bed-i erbâb-ı takvâ câmi’-i gerdûn zılâl
Mecma’-i ashâb-ı zühd-i secdegâh-ı kudsiyân
Mahfili burc-ı utariddir kanadili nücûm
Minberi mi’rac-ı rahmet hem-serine âsmân
Hem minaresi ser ü zîbende riyâz-ı mağfiret
Zer âlem-i hurşid ü sakfı mecma’-gerübeyan
Ömr-i nevha zühd-i……………….. muvaffak eyleyüb
Eyledi makbul hayratın Hüda-yı müstean
Cami heft-âsmân oldukca sabit istivâ
Şem’-i mihrab-ı hilâfet olalar Osmaniyan
Harf-i menkuut ile tarihin didi hâtif-i Sa’id
Ma’bed-i Ebu’l-Feth-i âbâd eyledi Mahmud Han
28 Şaban sene 1226

Şair Said Bey tarafından hazırlanan bu kitabedeki tarihe göre cami Sultan II. Mahmut tarafından, 17 Eylül 1811’de tamir ettirilmiştir.

Said Bey İstanbulludur. Bazı görevlerde bulunduktan sonra, Darphane Nazırı Ali Rıza Paşa’ya intisab etti. Hâmisi Rıza Paşa’nın 24 Ramazan 1252 (2 Ocak 1837)’de Ayasofya Camii’nde minber dibinde uşağı tarafından şehid edilmesi üzerine hastalanmış ve bir müddet sonra da “Babıali civarında Lala Hayreddin Mahallesi’nde Soğukçeşme’nin karşı sırasında, caddede bulunan evinin önünden geçen yangın tulumbasının yere düşerek hasıl ettiği gürültüden” uyanan Said Bey aşırı korkudan bir kaç gün sonra vefat etmiştir. Kabri, Eyüp’te Bahariye Mezarlığı’ndadır.

Mabet son defa, 1894 depreminde harap olduğundan, 1316 (1898) tarihinde, Galip Paşa’nın Evkaf Nazırlığı zamanında tamir edilmiştir.

Kare plânlı cami, bugünkü şeklini bu tamir sırasında almıştır. Kesme taş ve tuğla hatıllı olarak yaptırılan mabet, fevkânî gibi görünmesine rağmen değildir. Son cemaat yeri yoktur. Kapıları üzerinde kitâbesi mevcut değildir. Minberi ahşap olup minaresi tuğladandır. Sonradan üzeri çimento ile sıvanmıştır. Çatısı ahşaptır. Mihrabı duvara gömülüdür. Üzerinde;

“Külle dehale aleyhâ Zekeriyye’l-mihrâb”

ayeti yazılıdır. Mabet alt üst pencerelerden ışık alır. Alt pencereler klâsik demir parmaklıklıdır. Musalla taşı ve mezarlığı yoktur. Çok dar bir sahaya yapılmıştır. Meyilli bir arazide bulunduğundan Salacak iskelesi tarafı yüksektir. Bu tarafta, camiin üzerine oturtulduğu kaidenin sağ köşesine istalaktitli bir pah yapılmıştır. Bu da, camiin mahalle kurulduktan ve yollar belli olduktan sonra yapıldığını gösterir.

Kaynak: Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Sayfa 180

✶ Medya