Sultan I. Mahmut döneminde (1730–1754) 1748’de, Şeyhülislâm Ebû İshakzâde Mehmet Esat Efendi tarafından İsmailağa Camii’nin hemen arkasına inşa ettirilmiştir. Medresenin vakfiyesi 1755 tarihlidir.

Medrese Osmanlı mimarisinde Klasik ve Barok mimari arasındaki geçiş döneminde yapılmış olmasına rağmen, klasik dönemin mimari üslubu daha etkindir. Yalnızca avlu kapısının kemerlerindeki rozet ve yan sövelerdeki motifler barok özellikleri yansıtmaktadır.

Medrese, İsmailağa Camii’nden, köfeki taşından pencereleri olan bir bahçe duvarı ile ayrılmıştır ve caminin şadırvan avlusuna bakmaktadır. Medreseye, bahçe duvarının ortasında yer alan büyükçe bir kapıdan girilmektedir. Avlusuyla birlikte dikdörtgen planlı olup, yine dikdörtgen planlı avlunun üç yönünü çeviren revakların arkasındaki hücrelerden meydana gelmiştir. Bu hücreler de aynı ölçüde olmayıp, güneydoğudaki avluya girişe yakın ucunda bulunan iki hücre dikdörtgen planlı tekne tonozlu olup, bu bölümün dershane olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Medresenin diğer hücreleri kare planlı ve pandantif kubbe ile örtülüdür. Hücrelerin içerisinde birer ocak ve dışa açılan pencereler bulunmaktadır. Bu pencerelerin üzerine tuğla dolgulu hafifletme kemerleri yerleştirilmiştir. Standart ebatlarda olmayan on adet ocaklı, pencereli, kubbeli medrese hücreleri avlunun etrafına bir U formunda dizilmişlerdir.

✶ Medya