Güvercinler Konağı, Sultan II. Bayezid döneminde, yani 15. yüzyılın sonları ile 16. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olup, İstanbul’un en eski ahşap sivil mimari örneklerinden biriydi. Bayezid Külliyesi’nin bir parçası olarak, cami ile imaret-aşhane arasındaki avlu girişinde yer alan bu yapı, dönemin vakfiyesinde “caminin ayrılmaz sakinleri olan kuşlara” tahsis edilen 30 altın lira yem parasıyla ilişkilendirilmiş; bu yönüyle “Kuşlar Evi”, “Vakıf Odası” ve halk arasında yaygın biçimde bilinen adıyla “Güvercinlerevi” olarak anılmıştır.

Mimari olarak II. Bayezid devrine ait özgün tavan ve duvar panoları ile kapılarıyla dikkat çeken Güvercinler Konağı, klasik Osmanlı ahşap konut mimarisinin nadir örneklerinden birini temsil etmekteydi. Sedad Hakkı Eldem’in aktardığına göre yapı, eliböğründelerle desteklenen kırma saçaklara sahipti; bu unsurlar Sultan II. Mahmud döneminde 1810 yılı civarında gerçekleştirilen kapsamlı bir onarım sırasında eklenmişti. Aynı dönemde, yapının harici kaplaması ve çatısı yenilenmiş, böylece konak dıştan daha sade fakat dönemin üslubuna uygun bir görünüm kazanmıştı.

Yapı, Bayezid Camii’ne meşruta olarak işlev görmekteydi ve uzun yıllar boyunca imaretle ilişkili vakıf görevlilerine tahsis edilmişti. Son Posta gazetesinin 23 ve 24 Şubat 1933 tarihli haberinde, konakta Hattat Şeyh Hamdullah Efendi’nin kâğıt mührelediği geniş bir salon bulunduğu belirtilmiştir.

Güvercinler Konağı’nın tarihî önemi, yalnızca mimarisiyle değil, sanat ve kültür dünyasında bıraktığı izlerle de sabittir. Ressam Ahmet Ziya Akbulut 1922’de “Beyazıt Eski İmaret Binası” adlı tablosunda bu yapıyı resmetmiş, Süheyl Ünver ise Akbulut’un eserinden yararlanarak yapının restitüsyon niteliğinde bir çizimini hazırlamıştır. Sedad Hakkı Eldem, konak yıkıldıktan sonra Arkitekt dergisinde yayımladığı yazısında, yapıyı Türk sivil mimarisinin son ve en kıymetli örneklerinden biri olarak nitelendirmiş; ayrıca II. Bayezid dönemi cephesini restitüe etmiş ve II. Mahmud devrindeki onarımlar sonrası son görünümünü belgeleyen çizimlerini paylaşmıştır.

Ne var ki, 1933 yılına gelindiğinde, yapı artık tamamen harap durumdaydı. Evkaf İdaresi’nin kararıyla ahşap kısımları sökülerek yıkılmış; malzemelerinin bir kısmının Mimar Sinan Türbesi’nin tamirinde kullanılacağı belirtilmiştir. Mimar Kemalettin Bey, yapının yıkımına dair üzüntüsünü, “bu kıymetli yadigârın şurasını burasını tahrip edeceklerine benim kulağımı kesselerdi, o kadar acımazdı” sözleriyle dile getirmiştir.

✶ Medya