Eyüp Sultan Camii ve etrafındaki medrese, aşhane-imaret, hamamla türbeden oluşan külliye Fâtih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethinin hemen arkasından yaptırılmıştır. 894-895 (1489-1490) tarihli muhasebe defteriyle aslının kaybolması üzerine 990’da (1582) III. Murad zamanında yeniden yazılan vakfiyesi cami ve külliyeye dair etraflı bilgi verir. Buna göre Eyüp semtinin bütünü ile çevresinde pek çok mülkten başka Eğrikapı’dan Müderris köyüne, oradan da Germe su kemerine, Ali Bey köyünden (Alibeyköy) Haliç boyunca uzanan hattı takip ederek tekrar Eğrikapı’ya ulaşan çok geniş bir arazinin tamamı külliyenin evkafındandır. Ayrıca Rumeli’de Edirne, Kızılağaç, Filibe, Vize, Keşan, Silistre gibi yerlerde, Anadolu’da ise Mihalıç, Koçaç, Gediz, Bayındır, Bursa, İznik, Ulubat, Karacabey, Hereke çevrelerinde pek çok köy de külliyeye vakfedilmiştir. Vakfiye, külliyede görevlendirilen çeşitli hizmetlilerin gündelik ödenekleri hakkında bilgi verdiğinden cami, medrese, imaret ve türbenin kadroları da öğrenilmektedir. Ayrıca Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’ne bütün Osmanlı tarihi boyunca mübarek gün ve gecelerde mevlid okunması için pek çok vakıflar yapılmış olduğu da Hadîkatü’l-cevâmi‘de kaydedilmektedir.

Cami. Evliya Çelebi caminin kısaca tarifini yapar: “Leb-i deryâya karib âsitâne-i Ensârî de düz bir zeminde bina edilmiştir, bir kubbelidir. Mihrap tarafında yarım kubbesi daha vardır, lâkin o kadar yüksek değildir. Caminin içinde amud yoktur. Orta kubbe etrafında metin kemerler vardır. Mihrabı ve minberi musanna‘ değildir. Hünkâr mahfili sağ taraftadır. İki kapılı, biri sağ cânibde yan kapısı, diğeri kıble kapısıdır… Sağ ve solda iki minaresi vardır. Haremin iç tarafı hücrelerle müzeyyendir. Ortasında cemaat maksûresi vardır. Bu maksûre ile kabr-i Ebû Eyyûb arasında âsumana ser çekmiş iki çınar vardır ki cemaat, sayesinde ibadet ederler. Bu haremin de iki kapısı var, garp kapısında taşrada büyük bir harem daha vardır, içinde dut vesair ağaçlarla yedi adet büyük çınar vardır.”

Caminin yapımı için Evliya Çelebi’nin verdiği tarih 944’tür ki (1537-38) gerçeğe uymaz. Hüseyin Ayvansarâyî ise bu hususta daha sarihtir. Ona göre cami 863 (1458-59) yılında yapılmış olup bunu açıkça belirten dört mısralık kitâbe cümle kapısı üstündedir. Yine Hadîkatü’l-cevâmi‘de bildirildiğine göre iç avludaki şadırvan havuzu Çandarlı İbrâhim Paşa’ya aittir. Ünlü Başdefterdar Ekmekçizâde Ahmed Paşa 1000 (1591-92) yılında musallâ önünde bir ek bina inşa ettirmiştir. “Zamîme” olarak belirtilen bu binanın ne işe yaradığı ve yeri bilinmemektedir. “Müvâcehe penceresi” ise I. Ahmed tarafından açtırılmıştır. Harem avlusunda şadırvanın üstündeki yüksek kasır Sadrazam Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu zat eğer Koca Sinan Paşa ise kasır XVI. yüzyıl sonunda yapılmış demektir. Türbenin kapısı bitişiğinde II. Osman’ın (1618-1622) annesi Mâhfirûz Hatice Sultan bir cüzhâne inşa ettirmiştir. III. Ahmed döneminde 1136’da (1723-24) mahya kurulabilmesi için minareler yükseltilmiş, aynı zamanda türbenin tamiri ve gümüş parmaklık takılması sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tarafından 1137’de (1724-25) gerçekleştirilmiştir. “Mezârın eyledi tezyîn Ebû Eyyûb’un İbrâhîm / Ebû Eyyûb’u İbrâhîm Pâşâ eyledi tezyîn” (1137) mısraları bunu ifade eder. Kızlarağası Hacı Beşir Ağa da 1145’te (1732-33) iki mahfil yaptırmıştır. Bunların medrese odalarının üstünde olduğu tahmin edilmektedir.

Caminin 1766 zelzelesinde büyük ölçüde zarar gördüğü ve 1776’da Sadrazam Derviş Mehmed Paşa tarafından tamir edildiği bilinmekteyse de bunun binayı kurtarmaya yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Evvelce caminin içinde muhafaza edilirken 1956 yılındaki tamir sırasında ortadan kaybolan ve Ekrem Hakkı Ayverdi’de bir sureti bulunan Rûznâme’de bildirildiğine göre, caminin büyük ölçüde tamir edilmesinin kararlaştırılması üzerine 12 Şevval 1212’de (30 Mart 1798) ilk hazırlıklara girişilerek dört gün sonra tamire başlanmışken binanın tamir kabul etmez durumda olduğu anlaşıldığından çalışmalar durdurulmuş ve kırk üç gün boyunca öylece bırakılmıştır. Mimarların bu arada yaptıkları keşiflere göre caminin temeline kadar yıkılıp yeniden inşasından başka çare görülmediği için 3 Zilhicce 1212 (19 Mayıs 1798) tarihinde yıkıma başlanmış, 26 Muharrem 1213’te (10 Temmuz 1798) temele kadar inilmiştir. Rûznâme bütün inşaat safhalarını çok ayrıntılı olarak günleriyle bildirir. Yeniden yapılan cami 14 Safer 1215 (7 Temmuz 1800) tarihinde tamamlanmış, bu arada türbe de tamir edilmiş ve 6 Cemâziyelâhir 1215 (25 Ekim 1800) günü selâmlık töreni yapılarak yeni cami resmen açılmıştır. Hadîkatü’l-cevâmi‘de bina emini Uzun Hüseyin Efendi’nin idaresinde yapılan çalışmaların yirmi sekiz ay sürdüğü, eski camiden yalnız minarelerin kaldığı, avluda şadırvan üstündeki Sinan Paşa Köşkü’nün, iki yanlarda Kızlarağası Beşir Ağa’nın mahfilleriyle iki taraftan beşer medrese odasının da bu sırada yıkıldığı bildirilir. Avlu dışında imam, türbedar ve mütevelli için dört oda ile bir muvakkithâne ve hünkâr mahfilinin yolu da bu sırada yapılmıştır. 4 Zilkade 1238’de (13 Temmuz 1823) düşen bir yıldırım Haliç tarafındaki minarenin üst şerefesine kadar çatlamasına sebep olmuş ve derhal tamir edilmiştir. Eyüp Sultan Camii’nin son tamiri, dönemin başbakanı Adnan Menderes’in özel tâlimatı ile Vakıflar İdaresi tarafından 1956-1958 yılları arasında gerçekleştirilmiştir.

Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından tesbit edildiğine göre Eyüp Sultan Camii ilk yapıldığında, iki tarafında önleri revaklı medrese odaları olan bir avluyu takip ediyordu. Bu avlunun içinde türbe de bulunuyordu. Her bir tarafta sekizerden on altı hücreli olan medrese revakları da kubbeli idi. Medrese revakının devamı durumunda olan son cemaat yeri revakı dört sütunlu ve beş kubbeli olmalıdır. Ayverdi’ye göre cami dikdörtgen biçimde olup ortada bir kubbe, yanlarda ise yarım kubbelerle örtülmüştü. Kıble duvarından dışarıya taşan bir çıkıntı içine yerleştirilmiş olan mihrabın üstünü de bir yarım kubbe örtüyordu. Ancak Evliya Çelebi, bir ana kubbe ile mihrap tarafında alçak bir yarım kubbenin varlığından bahsettiğine göre bu ilk caminin harimini yanlarda da iki yarım kubbeli olarak düşünmek pek doğru olmasa gerektir.

III. Selim’in yaptırdığı cami ise bütünüyle değişik bir düzene sahiptir. Türbe avlunun dışında kalmış, onu avludan ayıran duvarda tunç hâcet penceresiyle sebil muhafaza edilmiş, duvar çeşitli devirlerden kalma devşirme çinilerle kaplanarak hâcet penceresi dört sütuna oturan bir saçakla korunmuştur. İki yanlardaki medrese odaları da kaldırılarak sadece dörder bölümlü kubbeli revaklar yapılmıştır. Şadırvanın dışarıda inşa edilmesine karşılık avlunun ortasında yine III. Selim döneminde 10,20 × 7,18 m. ölçülerinde dikdörtgen bir sofa inşa edilmiştir. Sinan Paşa Köşkü’nün ve altındaki Çandarlı havuzunun evvelce burada olduğu tahmin edilmektedir. Bir halk inanışına göre bu sofa Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin naaşının yıkandığı yerdir. Bu sofanın dört köşesinde barok üslûpta süslemeli ve insan boyu hizasında halkın “hâcet çeşmeleri” adını verdiği ve etrafını dolanan genç kızların kısmetlerinin açılacağına inandığı küçük mermer çeşmeler vardır. Dışarıdaki avlunun Musallâ Kapısı denilen bir girişi üstünde şair Sürûrî’nin nazmettiği beş dörtlük halindeki 1215 (1800) tarihli uzun kitâbesi yer alır. Bu kapının yanında muvakkithâne ile hünkâr mahfeline dışarıdan girişi sağlayan rampa bulunmaktadır.

Avlu ile cami arasında uzanan beş bölümlü son cemaat yeri ortadaki oval biçimde olmak üzere beş kubbe ile örtülmüştür. Mermer çerçeveli taçkapı üstünde ise Ârif adlı bir şairin yazdığı dokuz dörtlükten oluşan 1215 (1800) tarihli uzun kitâbede caminin tarihçesi hakkında bilgi verilir.

Cami, Türk mimarisinde Batı sanat tesirlerinin hâkim olduğu bir dönemde yapılmış olmasına rağmen klasik sanat geleneğine belli bir dereceye kadar bağlı kalındığını göstermektedir. Cami ana mekânı altısı yuvarlak kesitli pâyeler, ikisi kıbledeki mihrap çıkıntısının köşeleri olmak üzere sekiz destekli tipte yapılmıştır. Bu durum, Mimar Sinan’ın bazı eserlerinde kullandığı sistemin burada son uygulanışını gösterir. Pâyelerin başlıkları barok üslûptadır. Minber de aynı üslûpta motiflerle bezenmiştir. Ortada bulunan 16 m. çapındaki kubbe sekiz taraftan eksedralarla desteklenmiştir. Köşelerde ise dört küçük kubbe vardır. Ana mekânı üç taraftan ince desteklerle ayrılan mahfiller ve bunların üstünde yer alan galeriler çevirir. Hünkâr mahfili sağdaki galerinin kıble tarafındaki köşesindedir.

✶ Medya