Bâbüsselam
Saadet Kapısı, Orta Kapı, Selam Kapısı olarak da bilinir.
- Tür: Anıtsal Kapı
- Tema: Topkapı Sarayı
- Kültür: Osmanlı
- Yüzyıl: 15. yy
- Bölge: Türkiye, Marmara Bölgesi, İstanbul, Fatih, Cankurtaran
- Durum: Erişilebilir
Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan kapının, Kanuni döneminde kulelerinin şekli değiştirilmiş, Sultan III. Mustafa döneminde ise iç tarafına geniş saçaklı bir revak yapılmıştır.
Bütün Osmanlı devri boyunca Bâbüsselâm’ın sık sık adı geçmiştir. Bâbüsselâm Osmanlı Devleti’nin bir bakıma sembolü olmuştur. Kapının dışarı dönük heybetli görünümü de bu fikri vurgular. Halk dilindeki “kapı” kelimesinin “devlet”i bu kapıda mimari bir varlık halinde temsil ettiği söylenebilir. Saray resmen buradan başladığından sadrazamlar bile bu kapıdan içeri ancak yayan girebiliyordu. Kapının iki yanındaki odalar ve XVI. yüzyılda kuleler yapıldıktan sonra bunların zemin katındaki hücreler, gözden düşen ve haklarında karar alınacak devlet ileri gelenlerinin kısa süre kapatıldıkları yerlerdi. Nitekim bunlardan bazıları da burada idam edilmiştir. Devletin önde gelen makam sahiplerinden olan kapıcıbaşılara dergâh-ı âlî kapıcıları denilirdi. Padişahın huzuruna girmek üzere gelen yabancı elçiler bu kapıdan girdiklerinde önce bir süre kapıcıbaşı ağanın dairesinde misafir edilirdi. Devletin birçok önemli işleri de kapıcıbaşılara havale edilirdi. Ortakapı bütün haşmetli görünüşüne rağmen bazı ayaklanmalarda kapatılamamış ve müdafaaya geçilmemiştir. Halife Abdülmecid Efendi, beyaz at üzerinde evvelden beri yapılan teşrifata uygun biçimde bu kapıdan cuma selâmlığına son defa olarak çıkmıştır. Topkapı Sarayı müze olduktan sonra kapı dehlizi bilet ve kontrol yeri haline getirilmiş, son yıllarda bunlar camekânlı kapalı mekânlar biçimine sokulmuştur.
Fâtih devrine ait duvarda açılan kapıdan dikdörtgen geçit dehlizine (10,15 × 6,75 m.) geçilir. Bunun sağında iki oda, solunda ise tek oda vardır. Kanûnî tarafından yaptırılan eklemede girişin iki yanına buraya bir şato görünüşü veren çifte kule inşa edilmiştir. Muntazam işlenmiş taşlardan olan bu kuleler beş köşeli olarak dışarıya taşmaktadır. Esas giriş ile daha ileride olan kuleler arasında, dışarıya yüksek bir kemerle açılan beşik tonozlu bir eyvan yapılarak bu kapının estetik bütünlüğü sağlanmıştır. Eyvanın iki yan duvarında karşılıklı olarak sivri kemerli birer nöbetçi hücresi görülür. Kulelerin gövdelerinde sadece dar mazgallar açılmıştır. Tepelerinde birbirlerine yarım yuvarlak kemerlerle bağlanmış konsollar ile hafifçe dışarı taşan pencereli birer üst oda vardır. Kulelerin üstlerinde Kanûnî devrinden beri kurşun kaplanmış sivri külâhlar bulunmaktadır. Giriş eyvanının üstündeki duvarda da yine konsollar yardımıyla dışarı taşan dendanlı bir korkuluk vardır.
Giriş dehlizinin yanındaki ocaklı odalar kâgir tonozlarla örtülüdür. Sonraları bunlara ahşap tavanlar yapılmış, ayrıca içlerine asma katlar ilâve edilmiştir. Dehlizin işlemeli ahşap tavanı ise XIX. yüzyıl işidir. Kapının ikinci avluya açılan cephesinde methalin üstünde, “İşte Adn cennetleri, oraya girecekler için bütün kapılar açılmıştır” meâlindeki Sâd sûresinin 50. âyeti yazılmıştır. Burada ayrıca cephenin iki yanında ikişer metre çapındaki madalyonlar içinde dörtlü olarak istiflenmiş “Allahü rabbî” ve “Muhammed nebî” yazıları görülür. Son tamirlerde sıva altında bulunan bu yazıların birer parçaları Sultan III. Mustafa’nın kitâbeleri yerleştirilirken tahribe uğradıklarına göre 1172 yılı tamirlerinden daha önce yazılmış olmalıdırlar; bunların XVII. yüzyıla ait oldukları tahmin edilir.
Bâbüsselâm’ın ikinci avluya açılan cephesine, herhalde III. Mustafa devrinde sütunlara dayanan geniş bir sundurma eklenmiştir. Stalaktitli başlıklı on sütuna oturan bu sundurmanın orta bölümü çatı içinde gizli ahşap kubbelidir. Bu kubbenin çok itinalı bir işçilikle yapılmış olan kabartma çiçekli göbeği bilhassa dikkati çekmektedir. Demir gergi kirişleriyle birbirlerine ve ana duvara bağlanmış olan bu sütunlar ve başlıklarının daha eski bir Türk yapısından alınarak devşirme malzeme olarak kullanıldıkları tahmin edilmektedir. Sivri kemerli olan sundurma XIX. yüzyıl başlarında (II. Mahmud devri [?]) geniş bir saçakla uzatılmış, kemerlerin biçimleri değiştirilmiştir. Sundurmanın kubbeli orta tavanı, diğer bölmeleri ve saçağın tavanları XIX. yüzyılın zengin süslemesiyle kaplanmıştır.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi













