III. Mehmed döneminde 1006’da (1597-98) sadrazam olan Hadım Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hasan Paşa sadâretten azledildikten birkaç gün sonra idam edilerek külliyedeki sebilin içine veya arkasındaki bir hücreye gömülmüştür.

Hasan Paşa Medresesi uzun yıllar ihmale uğrayarak daha da harap olmuş, sebili ve türbesi ortadan kalkmış, yeni yapılan binalar dış mimarisini görülmez duruma sokarken içerisi de çeşitli müdahalelerle bozulmuştur.

İki yol arasında “V” biçiminde bir yapı adasının ucunda yer alan Hasan Paşa Medresesi, XVI. yüzyılın belli başlı vakıf binalarının çoğu gibi muntazam işlenmiş kesme taştan yapılmıştır. Nâdir rastlanır bir özellik olarak da iki katlı bir yapı halindedir; hatta altında bir de bodrum vardır. Fakat o derecede tahribe ve değişikliğe uğramıştır ki gerçek mimarisi, ancak yapının iyice ayıklanıp eksik kısımlarının kalıntıları araştırıldıktan sonra anlaşılacaktır. Uçta olması gereken sebilin biçimi hakkında bilgi verebilecek hiçbir iz kalmamıştır. Sebilin arkasındaki türbeden de bir iz yoktur. Medresenin girişi yan sokağa açılmakta olup solunda sivri kemerli kitâbesiz çeşme bulunur.

Eserin mimari bakımdan tek incelemesini yapan Zeynep Ahunbay dershane-mescidle ilgili görüşlerini şöyle açıklar: “Merdivenle çıkılan üst katta bir duvarı kalmış olan dershane, üç kemeri korunabilmiş bir revak ve hücreler bulunmaktadır. Girişi güneybatı yönüne açılan dershane, bir kenarı yaklaşık 5,5 m olan kare planlı bir mekândır. Önünde iki kubbeyle örtülen bir giriş mekânı yer almaktadır. Cadde genişletilirken dershanenin kuzeydoğu yönünden yaklaşık 4,5 m yola terkedilmiştir. Giriş cephesinden geri kalanlardan anlaşıldığına göre, kapının iki yanında birer alt pencere, yukarıda 3 üst pencere yer alıyordu. Kuzeybatı ve güneydoğu cephelerinden geri kalan kısımlarda, ilk pencerelerin başlangıçları korunmuştur. Aynı zamanda mescit olarak kullanıldığı belirtilen dershanenin kıble hariç diğer cephelerinde 3 alt, 3 üst pencere düzeni olduğunu sanıyoruz. Dershanenin örtüsü hakkında kesin bir şey söylemek olası değilse de, duvar köşelerinde pandantif başlangıcı bulunmaması, kubbeye geçişin büyük bir olasılıkla tromplarla sağlandığına işaret etmektedir. Batı ve kuzeybatı cephelerinde mevcut hücreler de tromplu kubbelerle örtülüdür” (DBİst.A, III, 489-490).

Taş bir merdivenle inilen bodrum üç mekânla bir dehlizden ibarettir. Alt katta ise gerçekten ne işe yaradıkları anlaşılamayan çeşitli büyüklükte mekânlar ve bunları bağlayan koridorlar bulunur. Bu mekânlardan bir tanesinde bir kuyu bileziği görülür. Girişin arkasındaki dikdörtgen büyük mekândan bir dehlizle yukarı kata çıkışı minare basamakları gibi helezonlu bir merdiven sağlar. Üst katta ortada iç avluyu temsil eden dikdörtgen bir boşluk vardır. Bunun bir kenarında, başlıkları çok geç döneme ait iki sütunun desteklediği üç kubbeli bir revak görülür. Çok az sayıdaki medrese hücreleri, bacaları hâlâ duran ocaklı ve dolaplı, kubbeli mekânlar halindedir. Yandaki daha küçük kubbeli odaların ne işe yaradığı anlaşılamadığı gibi binanın önü kesildikten sonra yapılan yamuk mekânın da fonksiyonu bilinmez. Yapı iki yanına bitişik yeni binalarla sarılı olduğundan medrese hücrelerinin evvelce yanlarda devam edip etmediği anlaşılmamaktadır. Ayrıca mevcut hücreler bir medrese için yetersizdir.

Bu medresenin mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Klasik şemadan uzaklaşarak çeşitli yeniliklerle bir yapı meydana getiren ustanın, bu yıllarda Hassa mimarı olan ve Mimar Sinan’ın sanat akımını sürdüren Dâvud Ağa olabileceği akla gelmektedir. XVII. yüzyılda Köprülü, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Amcazâde Hüseyin Paşa külliyeleri gibi benzerlerine rastlanan yapılardandır.

İslam Ansiklopedisi

✶ Medya