Bahçekapı semtinde Hamidiye caddesi üzerinde yer alan külliye, Osmanlı döneminde İstanbul’da yaptırılan selâtin külliyelerinin sonuncusudur. Ancak şehrin hâkim ve itibarlı bölgelerinde yer kalmadığından talihsiz bir seçimle yapılar Eminönü-Sirkeci arasında ticaret muhitinin içinde kurulmuştur.

Cevdet Paşa’nın bildirdiğine göre Hamidiye Külliyesi’nin temeli, sadrazamla şeyhülislâmın da katıldığı bir törenle 1191 Şâbanında (Eylül 1777) atılmıştır. Aynı yılın zilkade ayında (Aralık 1777) külliyenin bazı binaları tamamlanmış, medrese ile beraberindeki kütüphanenin yapımı ise 1194’te (1780) bitirilmiştir. Külliyeye ait 15 Muharrem 1195 (11 Ocak 1781) tarihli vakfiye sûreti günümüze kadar gelmiş olup Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunmaktadır. Külliyenin yanında bir selâtin camii yapılması için yer olmadığından ibadethânesinin Boğaziçi’nin Anadolu yakasında Beylerbeyi sahilinde yapıldığı yolunda bir iddia varsa da medresenin yakınında dışarıdan farkedilmeyen küçük bir caminin bulunması bu görüşü çürütmektedir. Esasen Beylerbeyi’ndeki büyük cami, I. Abdülhamid’in kendi adına değil annesi Vâlide Râbia Sultan için 1192’de (1778) yaptırılmıştır.

Külliyenin mimarı, Hafız İbrahim Ağa’nın yerine 1191’de (1777) tekrar baş mimarlığa getirilen ve 1198 Ramazanına (Ağustos 1784) kadar bu görevde kalan Mehmed Tahir Ağa, bina emini de Şehremini Hafız Mustafa Efendi’dir. Bazı kayıtlardan, XX. yüzyılın başlarında medresenin oldukça bakımsız durumda bulunduğu anlaşılmaktadır. Biraz da bu sebeple, İttihat ve Terakkî Fırkası’nın iktidara geçtiği II. Meşrutiyet yıllarında Evkaf nâzırı olan Hayri Efendi’nin uygun görmesiyle, külliyenin caddenin karşı tarafında yer alan imareti ve sıbyan mektebi yıktırılarak yerine bugün mevcut olan IV. Vakıf Hanı yapılmıştır. II. Meşrutiyet iktidarı, o yıllarda İstanbul’u imar etmek ve yol açmak düşüncesiyle dikkatli bir değerlendirme yaptırmaksızın vakıf eserlerinden bazılarını yıktırıp aynı adla başka yerlerde yeni binalar inşa ettirdiğinde en büyük zarara uğrayan eser Hamidiye Külliyesi olmuştur. Nitekim külliyenin köşesinde bulunan sebil yerinden sökülerek Alemdar Yokuşu’nda, Gülhane Parkı girişindeki Soğukçeşme Kapısı karşısında Zeyneb Sultan Camii avlu duvarına bitişik olarak yeniden kurulmuştur. Cadde kenarında sıralanan arasta gözleri de çeşitli dükkanlara dönüştürülmüştür. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise bu dükkanların arkasında yer alan medrese ve cami, İstanbul Ticaret Borsası’nın hukuk işleri danışmanı avukat Muvaffak Benderli’nin ifadesine göre, 1926’da yıktırılıp yerlerine bir borsa binası yapılması şartı ile Evkaf İdaresi tarafından Ticaret ve Zahire Borsası’na tahsis edilmiştir. Ancak bu proje gerçekleşmediğinden yapılar günümüze kadar gelebilmiştir.

Caddenin kenarında ve ona paralel olarak uzanan medresenin girişi ara sokakta açılmış olup kapısı üstünde kitâbesi vardır. Bu kapıdan, üstü aynalı tonozla örtülü bir holden geçilerek girilen avlu 16 × 31,30 m. ölçüsündedir. Otuz mermer sütunun çevirdiği avlunun üstü borsaya tahsis edildiğinde betonarme kolonlar üzerine oturan bir çatı ile kapatılarak mimarisi bütünüyle değiştirilmiştir. Revakların gerisinde ise kubbeli hücreler sıralanır. Revak bölümlerini çapraz tonozlar örtmektedir. Kubbe ve tonozlar dıştan kurşunla kaplanmıştır. Hücrelerin her biri dışarıya açılan iki, revaklara açılan bir pencereden ışık almaktadır.

Medresenin yan cephesiyle cadde kenarındaki dükkânların arkasında hücre pencerelerinin ışık ve hava alması için dar bir dehliz bırakılmıştır. Hücrelerin altında revaka açılan kapılardan taş merdivenlerle inilen beşik tonozlu bodrumlar bulunmaktadır. Avlunun ortasındaki şadırvan da yerinden sökülmüş, sadece fıskıye kısmı arka avluya yerleştirilmiştir. Burada duvara yapıştırılmış çok zengin süslemeli, barok üslûbunda muhteşem bir de çeşme görülür. Bunun da külliyenin elemanlarından biri olduğu ve yapıya ait bazı binalar yıktırıldığı sırada bulunduğu yerden sökülüp buraya taşınarak yeniden kurulduğu zannedilmektedir. Medresenin giriş holünün sağ tarafında bir duvarla ayrılmış olan küçük bir avlu kenarında helâlarla gusülhane yer alır.

Cevdet Paşa’nın 1839’da tahsil için İstanbul’a geldiğinde bir süre kaldığı Hamidiye Medresesi’nde, Konya’da Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi’nde bulunan 13 Rebîülâhir 1286 (23 Temmuz 1869) tarihli bir İstanbul medreseleri listesinde belirtildiğine göre bu yıllarda seksen dokuz kişi barınmaktaydı.

Rûmî 20 Ağustos 1330 (2 Eylül 1914) tarihli İstanbul medreselerinin durumları hakkındaki ayrıntılı raporda Hamidiye Medresesi’ndeki hücre sayısının yirmi bir olduğu bildirildikten sonra şöyle denilmektedir: “Bir adet müderris odasıyla birlikte yirmi beş odası olup tahtânîleri (alt odalar) varsa da âdeta bodrum halinde olduğundan gayr-i meskûn ve meskûn olanlar da cereyân-ı havâdan ve nüfûz-ı ziyâdan pek az müstefîd olduğundan rutûbetli bir haldedir. Dershâne ve mescid olarak müsta‘mel harâb bir mahal ile matbah ve çamaşırhânesi, ufak bir ta‘mire muhtâc gusülhânesi, küçük ve harâb abdesthâneleri de muhtâc-ı ta‘mir olduğu gibi umûma güşâde olduğundan temiz tutulması imkân hâricindedir ve bunun men‘i elzemdir. Kâfi vüs‘atte bir avlu ve harâb, suyu akmaz bir şadırvan ve ma‘mûr bir de kütüphânesi vardır. Hâl-i hâzıriyle talebe iskânına fenn-i hıfzı’s-sıhha müsâade etmeyeceği gibi, birtakım ta‘dilât ve ta‘mîrât-ı fenniyye ile kābil-i iskân olabilirse de etrâfı mağazalarla muhât ve piyasanın en kalabalık mahalli olduğundan böyle bir mahalde talebeyi bulundurmak muvâfık olmasa gerektir. Diğer havâdar bir mahalle nakli daha münâsib olacakdır. İkişer kişiden 50 talebe kadar ikamet edebilir” (Kütükoğlu, İTED, VII/1-2, s. 44). Bu raporun sonunda medresenin kadro dışı olduğuna işaret edildikten başka 13 Şubat 1335’te (1919) eklenen notta da “harap” kaydı düşülmüştür.

İttihat ve Terakkî iktidarı tarafından çıkarılan bir kanunla külliyenin 1911 yılında kapatılan imareti Evkaf İdaresi’ne gelir getirmesi için yıktırılarak yerine IV. Vakıf Hanı yapılmıştır. İmaretle birlikte medresenin de ortadan kaldırılması o derecede kesinleşmişti ki daha yıkıma geçilmeden aynı adla Sultan Selim Camii ve Külliyesi imaretinin yerinde yeni bir medrese ve kütüphane yapılması uygun görülmüş ve Mimar Kemâleddin tarafından 1915-1917 yılları arasında yeni bir Hamîd-i Evvel Medresesi inşa edilmiştir. Fakat burada önce Medresetü’l-mütehassısîn açılmış, 1924’te yapı Cumhuriyet Kız Lisesi’ne çevrilmiş, arkasından da Sultan Selim Kız Enstitüsü adını almıştır ve halen faaliyetlerini sürdürmektedir.

Külliyede, XVI. yüzyıldan itibaren sık olarak rastlanan cami avlusunu çeviren medrese planı uygulanmadığı gibi cami de medrese bünyesinden tamamen ayrı ve cemaate açık bir ibadet yeri olarak tasarlanmıştır. Böylece değişik bir düzenleme örneği olan külliyede ayrıca medrese hücrelerinin altındaki bodrum odalarının varlığı da bir yeniliktir.

Müellif: Semavi Eyice

✶ Medya