Atik Valide Camii
Eski Valide Camii, Valide-i Atik Camii, Toptaşı Camii olarak da bilinir.
- Tür: Cami, Külliye
- Tema: Mimar Sinan Yapıları, Selatin Camileri
- Kültür: Osmanlı
- Yüzyıl: 16. yy
- Bölge: Türkiye, Marmara Bölgesi, İstanbul, Üsküdar, Valide-i Atik
- Durum: Erişilebilir
Yapım yılı: 1570-1579
Üsküdar’ın en yüksek bir tepesi üzerine yapılmıştır. Müştemilâtı ile beraber çok geniş bir alanı kaplar.
Mabet, Sultan II. Selim’in kadını, Sultan III. Murat’ın annesi Nurbânu Valide Sultan tarafından yaptırılmış olup tam bir külliye halinde dev bir eserdir. Mimar Sinan yapısıdır. Kurban Nasuh Camii’nin bânisi Nasuh Ağa’nın, bu mabedin yapımında mimar yardımcısı olarak çalıştığı ve bina eminliği yaptığı söylenmektedir. Kurban Nasuh Camii, Konyalı Biraderler Camii ve Salih Efendi Camii, bu muazzam eserden artan malzeme ile inşa olunmuştur.
Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Valide-i Atik Camii’nden Orta Valide Sultan Camii diye bahsetmekte ve şu bilgiyi vermektedir:
“Atpazarı yakınında tarif olunmaz bir hayr-ı azimdir. Sultan III. Murat’ın validesi bina etmiştir. Bir bayır üzerinde olup güya nurdan bir kubbedir. Üç yanlarında cemaat tabakaları ve kandil tabakaları vardır. Burada da çeşitli billur cam ve pencereler vardır. Camiin yan kubbeleri olup hele büyük kubbesi çok yüksektir. Dış avlusu içinde çınar ve ıhlamur ağaçları vardır. Sağ ve solunda birer şerefeli iki münasip minaresi vardır. Binaları baştan başa mavi kurşun ile nurlu olup Mimar Sinan’ın sağlam olarak yaptığı binalardandır.”
Hadîkatü’l-Cevâmi yazarı ise;
“Başlangıçta cami bir kubbe üzerine olup Pir Ali adındaki zat mütevelli oldukta iki tarafına ikişer kubbe zamm eylemiştir. Pir Ali’nin kabri, Eyüp Otakçılar’da Aşçıbaşı Camii yanındadır. Medrese, darü’l-hadis, darü’l-kurra, imaret, darü’ş-şifa, mekteb-i sıbyan, misafirun için han-ı kebiri ve birer şerefeli minaresi ve şadırvan avlusunda hücerâtı vardır.” demektedir.
Ayvansarayî Hüseyin Efendi’nin açıklamasından camiin ilk önce Mimar Sinan tarafından tek kubbeli olarak yapıldığını ve kısa bir müddet sonra Pir Ali adındaki yönetici tarafından, bu kubbenin iki tarafına ikişer kubbe yaptırıldığını öğreniyoruz.
İlâve kısımların esas yapı ile olan bağlantıları ve dayanma yerleri açıkça görülmektedir. İnşaatın tamamlanmasından sonra, cami sahnının iki yanına ikişer kubbenin ilâve edilmesi büyük kubbenin iki yana yaptığı basıncı hafifletmek lüzumuyla yapılmış olmalıdır. Bu sayede mabet dört taraftan takviye edilmiş olmaktadır.
Aynı müellifin Mecmua-yı Tevarih adlı eserinin 362. sayfasında da şöyle bir kayıt vardır:
“Sultan III. Murat’ın Darü’s-saâde Ağası Mehmet Ağa, rikab-ı hümâyuna arz sunup, merhum Valide Sultan’ın vefatından sonra Üsküdar’da bina ettirdiği camiin genişletilmesi ferman olunmakla iki tarafının kubbelerine ve fevkâniyelerine ve camiin haremlerine sene, isne ve tis’în ve tis’a mie Muharreminin gurresinden (14 Ocak 1584) olunup sene, erba’a ve tis’în ve tis’a mie Rebiyülâhirine (Nisan 1586) gelince tamam ve 17 yük ve 74. 210 akçe ve geru tarihi mezburda Bulgurlu nam karyeden Üsküdar’da olan camii şerife akan su yoluna 24 yük ve 371 akçe ve İstanbul’da olan hamam dolabı için 13 yük, 86.705 akçe ve Üsküdar’da yeniden bina olunan hamam ve odaların mesarif-i icarelerine sene, erba ve tis’în ve tis’a mi’e Muharreminin gurresinden (23 Aralık 1585) sene, sitte ve tis’in ve tis’a mie Zilhiccesinin gayetine (20 Kasım 1588) gelince 48 yük 51.620 akçe ki, ceman Valide Sultan’ın binası mühimmatı için zikr olunan tarihlerde evkaf-ı mezbur mütevellisi Pir Ali marifetiyle sarf olunup, lâkin bina olmağa mukaddema emr-i şerif verilmemeğin hâlâ emr-i şerif verilmek için hattı hümâyun rica olunur diye ilâm olunduğunda, emir verilsin diye” ferman olundu. 10 Rebiyülâhir 997 (26 Şubat 1589).
Bu açık ifadeden de anlaşılacağı üzere, cami ibadete 26 Şubat 1589 tarihinden sonra açılmıştır. Bu uzun müddet zarfında, camiin bânisi Valide Sultan 21 Zilkade 991 (6 Aralık 1583) tarihinde, mimarı Sinan ise 1588 senesinde vefat etmiştir. Camiin Mimar Davut tarafından tamamlandığı düşüncesi de buradan doğmaktadır.
Şu halde, bu muazzam külliyenin yapımı birinci etapta 1571 tarihinden 1583 yılına kadar 12 sene sürmüştür. Çok kısa bir zaman sonra 6 Aralık 1583’de Valide Sultan vefat etmiş ve bu tarihten 39 gün sonra, camiin ikinci yapımı başlamıştır.
Bu durumda, camiin kesin olarak ibadete açılışı, yukarıda da belirtildiği gibi, 26 Şubat 1589 tarihinde olmuştur. Bu tarihi göz önünde bulundurursak camiin inşaatı 17 sene sürmüş demektir.
Cami avlusunun, Kartal Baba Caddesi’ne (eski Bağlarbaşı Caddesi) Çinili Cami ve Tekke Önü sokaklarına açılan kapıları bulunduğu gibi, Valide Kahyası Sokağı üzerinde bulunan medreseye de kapısı vardır.
Tekke Önü Sokağı, Kartal Baba Caddesi ve medreseye taş merdivenlerle inilmektedir. İki yola açılan avlu kapılarının yanında çeşmeler vardır.
Çinili Cami Sokağı’na açılan kapıdan, camiin birinci avlusuna girilir. Kapının sol tarafında muvakkithane, sağ tarafında ise hazîre bulunmaktadır. Hünkâr mahfilinin kapısı da, bu birinci avluya açılmaktadır.
Şadırvan avlusuna, üzerinde üç ahşap sütunun taşıdığı bir saçağı bulunan bir kapıdan girilir. Avlunun etrafını, 36 mermer sütunun taşıdığı bir revak çevirmektedir. Birbirine hafif sivri kemerlerle bağlanmış sütunların üzerinde 40 kubbe ve sütunların arkasındaki duvarda ise 34 pencere vardır. Sütun başlıkları baklavalıdır.
Ortada, mermer oyma şebekeli, nefis bir şadırvan bulunmaktadır. Evvelce üzerinde, mermer sütunların taşıdığı, kurşun kaplı ahşap kubbeli bir saçağı vardı. Camiin inşası sırasında dikildiği söylenen iki ulu çınar ağacı bu şadırvanın yanındadır.
Camiin ikisi yanlarda, biri cephede olmak üzere üç kapısı vardır. Cephesindeki cümle kapısı pek muhteşemdir. Bunun sağında ve solunda ufak mihrapçıklar bulunmaktadır. Mihrapçıkların ve kapının üzeri istalaktitlidir. Üzerinde ahşap bir levhaya yazılmış şu kitâbe bulunmaktadır:
Nurbânû o zât-ı pür-ismet
Taraf-ı hayra eyleyüb niyyet
İtdi bu ma’bed-i latîfi bina
Habbeza re’y-i ahsen ü zîba
Eser-i hassıdır bu hayr-ı güzîn
Oldu tarih zehî behişt-i berîn
991
Son cemaat yeri, altı mermer sütunlu ve beş kubbelidir. Burada iki yanda, mihrapçıklar, camiye açılan pencereler ve minare kapıları bulunmaktadır. Pencerelerin ve minare kapılarının üzerlerindeki çini panolara âyetler yazılmıştır.
Bu nefis celî sülüs hatlar, Hasan Üsküdarî’ye aittir. Bu zat 1023 (1614)’de vefat etti. Kabri, Karacaahmet Türbesi karşısındaki set üzerinde idi. Bugün mevcut değildir.
Son cemaat yerinin önünde 18 sütunun ve ayrıca dört ayağın taşıdığı geniş ve yayvan bir saçak vardır.
“Bu camiin şadırvan avlusunda vaki hücrelerden birinde oturmakta iken 1151 (1738-39) tarihinde vefat eden Şeyh Abdülkadir Efendi ki, Abdülkadir Geylanî hazretlerinin neslinden olup hem Nakşibendî hem de Kadirî şeyhi idi. Camiin son cemaat yerinde sağ tarafta mihrap ile müezzin mahfili kapısının birleşiği yerde Hızır aleyhisselâm görmüş olduğundan bir levha üzerine bu hadise yazılarak oraya asılmıştır.”
Bugün, Hadîkatü’l-Cevâmi’de gördüğümüz on mısralı bu manzume mevcut değildir. Yalnız, Hızır’ın (a.s.) görüldüğü, duvar üzerindeki üç küçük oyuk durmaktadır. Hadîka’da kayıtlı kitâbe şudur:
Hazreti Hızır’ın makamı oldu bu âli makam
Müstecâbü’d-da’vedir eyle du’aya ihtimam
Hak erenler kutbü’l-aktab ile bunda cem olub
Hem dahi Kırklar Yedilerle gelüb iki imam
İşbu cây-i pür safâda kıl teveccüh sıdk ile
Hak muradın vire âlemde bulasın ihtiram
El du’aya kaldırınca can-ü dilden ibtida
Rûh-ı pâk-ı Mustafa’ya vir salât ile selâm
Bahri’yâ gel yüz sürüb de bunda kıl arz-ı niyaz
Ber murad ide seni dâreynde ol Rabbü’l-enam
Şeyh Abdülkadir Efendi, camiin mihrabı önünde gömülüdür.
Cami, plânda da görüldüğü gibi bir büyük beş yarım ve dört küçük kubbelidir. Kubbe kasnağında 18 pencere vardır. İki mermer sütun yarım kubbeleri taşımaktadır. Camiin iç süslemeleri, çini ve tahta işçiliği pek güzeldir. Mihrabın bulunduğu kısım set halinde dışarıya taşırılmıştır. Bu setin iki tarafında nefis çini panolar bulunmaktadır. Çinicilik sanatının şahane örneğini teşkil eden bu çinilerde kırmızı ve mavi renkler görülmektedir.
Otuz mermer sütun tarafından taşınmakta olan kadınlar mahfili, mihrap tarafı hariç üç cepheyi kuşatmaktadır. Cümle kapısı tarafındaki mahfil üç katlı olup birbirlerine merdivenle çıkılmaktadır. Buradaki mahfil iki yarım kubbe arasına konmuştur.
Hünkâr mahfili ibadet sahnının sağ tarafındadır. İçe bakan yüzüne tahta kafesler yerleştirilmiştir.
Mihrap ve minberi, mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Pencere üzerleri çini âyetlerle süslenmiştir. Mihrabın iki yanında da âyetli kitâbeler bulunmaktadır. Pencere kapakları sedef kakmalı ve sedef yazılıdır. Mahfillerin altındaki tavanların bir kısmı, devrinden kalma olup altın yaldız ile nakışlıdır.
Camiin sağ tarafındaki ahşap hünkâr mahfili XIX. yüzyıl yapısıdır. Camiin birinci avlusuna açılan ahşap kapısının üzerinde iki sütunun taşıdığı bir çıkma, önünde ise iki basamakla çıkılan mermer bir sahanlık bulunmaktadır. Buradan dik bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Bu diktörtgen şeklindeki yapı, şadırvan avlusu tarafında olup beş mermer sütun üzerine oturtulmuştur. Pencerelerine tahta kafesler konmuştur. Mabet gibi, tek şerefeli iki minaresi de kesme taştan yapılmıştır.
Bu camiin vakfına Sultan III. Murat fevkalâde ihtimam etmiş, gerek darü’ş-şifasının ve gerek tabhanesinin bütün levazımatını mükemmel olarak tayin etmiştir. Camiin ibadete açılıp namaza başlandığı gün, Nurbânu Sultan’ın oğlu III. Murat’ın söylediği tarih şudur:
Hayr-ı pakize bu nev cami-i pür-nûru bu sal
Eyledi Valide Sultan bina ayn-ı sevab
Maderi hayrı için yazdı Muradî tarih
Cami-i Valide Sultan’a ola hüsn-i sevab
990 (1582)
Hayrat sahibi Nurbânu Sultan 6 Aralık 1583 tarihinde vefat ederek eşi, Sultan II. Selim’in, Ayasofya Camii avlusundaki türbesine defnedilmiştir.
Kaynak: Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Sayfa 365




















✶ İlişkili Yerler












